Koronavirüs (COVID-19) salgınının iş güvenliği yönünden hukuki nitelendirilmesine ilişkin değerlendirmeleri içermektedir.

  1. SALGIN HASTALIK KAVRAMININ İŞ HUKUKUNDAKİ YERİ

4857 sayılı İş Kanunu (‘’İş Kanunu’’) ve ilgili mevzuat hükümlerinde, ülkemizde daha öncesinde böyle bir vaka yaşanmamış olduğundan, salgın hastalık ile ilgili hükümler ve uygulamadaki yerine ilişkin içtihat hükümleri yer almamaktadır.

Nitekim mevzuatımızda hastalık, meslek hastalığı ve iş kazası kavramları açıklanmış bulunmaktadır. Salgın hastalık kavramının hangi kavram içerisinde değerlendirilmesi gerektiği hususunda ise çeşitli görüşler mevcuttur. Bunlar arasında; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2018/5018 E., 2019/2931 K. ve 15.4.2019 tarihli ilamında;

’Adli Tıp Kurumu raporunda, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiği, murisin 13.12.2009 tarihli hastaneye başvurusunda belirttiği şikayetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu taktirde hastalığın bulaşmasının bu tarihten 1-4 gün öncesinde gerçekleşmiş olacağının bildirildiği, buna göre davacı murisinin, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna’ya yapılan sefer sırasında bulaştığı yukarıda belirtilen rapor kapsamından anlaşılan H1N1 virüsüne bağlı olarak, daha sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.’’ şeklinde ifade edilerek, domuz gribi hastalığı iş kazası olarak değerlendirilmiştir.

Söz konusu olayda, tır şoförü olan işçi, Ukrayna seferinden sonra domuz gribi hastalığına yakalanmıştır. Ülkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgınının yayılma hızı ve pandemi boyutu düşünüldüğünde işverenin olayı öngörülebilirliği anlamında kusur incelemeleri yapılacaktır.

Koronavirüs salgınının hangi çerçevede değerlendirileceğinin tespit edilmesi adına iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık kavramlarının tanımlarını incelemek gerekir.

İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık halleri; Türk hukukunda farklı mevzuatlarda açıklanmıştır:

  • 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (‘’5510 Sayılı Kanun’’) 13’üncü maddesinde;

‘’İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.’’ şeklinde tanımlanmıştır.

  • 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun (‘’6331 Sayılı Kanun’’) 3’üncü maddesinde;

‘’İş kazası: İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı…’’ şeklinde tanımlanmıştır.

  • 5510 Sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinde;

‘’Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.’’ şeklinde tanımlanmıştır.

  • ’5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 15’inci maddesinde;

4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalının, iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş göremezliğe sebep olan rahatsızlıklar hastalık halidir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

  1. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (‘’SGK’’) BAŞKANLIĞI’NIN 07/05/2020 TARİLİ GENELGESİ İLE YAPILAN DÜZENLEMELER

Koronavirüs salgınının; iş kazası, meslek hastalığı veya hastalık halinden mevzuat hükümleri çerçevesinde hangisine dahil olacağı olarak tartışmalara sebebiyet verirken, SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 96597630-010.06.02-E.5852699 sayılı, 07/05/2020 tarihli ve 2020/12 no’lu genelgesi (‘’Genelge’’) ile bu tartışmalara son verilmesi amaçlanmıştır.

Genelge’de;

‘’5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 15’inci maddesinde;

4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalının, iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş göremezliğe sebep olan rahatsızlıklar hastalık halidir.’’ hükmü yer almaktadır.

Buna göre Covid-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmeti sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması gerekmektedir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

Genelge’ye göre, Koronavirüs salgınının bulaşıcı bir hastalık olduğu ve söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamından provizyon alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede Koronavirüs hastalığı, iş kazası veya meslek hastalığı kapsamında değil, hastalık olarak kabul edilmiştir. Sigortalı çalışanların iş yerinde veya iş yeri dışında salgına yakalanıp yakalanmadığına bakılmaksızın hiçbir Koronavirüs vakası, SGK’ya iş kazası veya meslek hastalığı olarak bildirilmeyecektir.

Provizyon Kavramı

Provizyon, Genel Sağlık Sigortası kapsamında SGK sağlık yardımlarından yararlanacak kişinin, sağlık hizmet sunucularına (hastane, eczane gibi) başvurduğunda SGK sağlık yardımları almaya müstahak olduğunun anlaşılabilmesi olduğu açıklanarak;

“Bir kişinin sağlık provizyonu alınabilmesi için kurum sistemi üzerinden aktive edilmesine (aktif hale getirilmesi) provizyon alma denir. Provizyon tarihi olan yerde bugünün tarihini seçerek sorgulama yaptığınızda kişinin karşısına açılacak sayfada sağlık bilgileri yer almaktadır. Sonuç kısmında yazması gereken “Müstahaktır Provizyon Alabilir” ifadesidir. Bu durumda ilgili kişinin sağlık sigortasının olduğu ve istenildiği zaman faydalanabileceği anlamına gelir.” bilgisi paylaşılmıştır.

  1. GENELGE SONRASI TARTIŞMALARA SEBEBİYET VEREN HUSUSLAR

İstanbul Tabip Odası Hukuk Bürosu’nun 11/05/2020 tarihli ve ‘’SGK’nın 2020/12 Sayılı Genelgesi İş Kazası Bildirim Yükümlülüğünü Ortadan Kaldırmaz’’[1] başlıklı yazısında; Genelge’nin beraberinde getirdiği problemler değerlendirilmiştir. Şöyle ki;

 

‘’SGK’nın, sağlık hizmet sunucularına Covid-19 için “iş kazası/meslek hastalığı” olarak değil “hastalık” olarak provizyon alınması gerektiğini bildirmesi, açıkça hatalı ve anlaşılmaz bir durumdur. Üç satırla bildirilen bu görüşün, hangi hukuksal ve bilimsel ölçütler dikkate alınarak oluşturulduğu belirsizdir. Yanı sıra bu görüşün bağlayıcılığı da tartışmalıdır. Üstelik bir genelge ile kanunlarda tanımlanan yükümlülüklerin ortadan kaldırılması da mümkün değildir.

Genelge haklı sorulara yol açmaktadır;

  • Öncelikle, Covid-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu, bu nedenle iş kazası ve meslek hastalığı olarak ele alınmayacağı bir ön kabul olarak ifade ediliyorsa, bu durumda SGK’nın başvuru ve şikayet üzerine yapmakla yükümlü olduğu soruşturmaları objektif şekilde yürütmesi beklenebilir mi?
  • Sağlık hizmeti sunucuları, Covid-19 hastalarının iş kazası veya meslek hastalığı beyanlarını görmezden mi gelecektir?
  • Sağlık hizmeti sunucularına yönelik yayınlanmış olsa da içeriğindeki “hastalık” vurgusu sebebiyle işverenlerin (işyeri hekimlerinin) iş kazası ve meslek hastalığı bildirim yükümlülüğü ortadan kalkmakta mıdır?

Uygulamada yaşanacaklar bu ve benzeri soruları ve sorunları çoğaltacaktır. Ciddi hak kayıplarına yol açacak bu yaklaşımın hatalı ve dayanaksız olduğunu belirtmek gereği duyuyoruz. Hatırlatmak gerekirse;

1- 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre iş kazası, “işyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen yahut bedenen engelli hale getiren olay” olarak tanımlanmaktadır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu da iş kazasını, “sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, hizmet akdiyle çalışırken emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlamaktadır.

5510 sayılı Kanun’a göre meslek hastalığı da “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri”dir.

Her iki duruma ilişkin olarak, SGK’nın bildirimi müteakip soruşturma yürütmesi ve bunun sonucuna göre işlem yapması gerekmektedir. Nitekim 5510 sayılı Kanun’un “iş kazasının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 13. maddesine göre; bildirilen bir olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı, SGK’nın denetim ve kontrol memurları veya Bakanlığın iş müfettişleri tarafından yapılacak soruşturma ile ortaya çıkacaktır.

Kanun’un “meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 14. maddesine göre meslek hastalığı, SGK tarafından yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesiyle ve gerekli görüldüğü hallerde işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporlarının incelenmesiyle tespit edilmektedir.

Dolayısıyla SGK’nın denetim ve kontrol memurlarının yürüteceği soruşturma süreçlerinin sonucunu belirleyecek şekilde, objektif ölçütlerden uzak çıkarımlar ve talimata dönüşecek bağlayıcı tespitler yapmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağı ortadadır.

2- Sağlık hizmeti sunucuları açısından yükümlülük nettir; kendilerine yapılan beyana göre bildirim yapmakla yükümlüdürler. Nitekim 6331 sayılı Kanun’un 14. maddesine göre işveren, iş kazalarını kazadan sonraki üç iş günü, sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından kendisine bildirilen meslek hastalıklarını ise öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü,
– Sağlık hizmet sunucuları kendilerine intikal eden iş kazalarını, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları ise meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları e​n geç on gün içinde SGK ya bildirmekle yükümlüdür.Kanun’un 26. maddesinde ise söz konusu yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere idari para cezası verileceği yer almaktadır.

Bilindiği üzere bildirimler, SGK’nın 2015/22 sayılı Genelgesi’nin ekinde yer alan İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bildirim Formu’na göre yapılmaktadır. Yanı sıra İş Kazası Beyan Tutanağı da düzenlenmektedir. Her iki belge de iş kazasına uğrayan kişi veya yakınlarının beyanına göre oluşturulmaktadır. Covid-19 tanısı konulan bir kişinin böylesi bir beyanda bulunmasına rağmen, SGK’nın “bulaşıcı hastalık olduğu için iş kazası ve meslek hastalığı dışında kaldığı, provizyonun hastalık olarak alınması gerektiği” yolundaki Genelgesi uyarınca bildirim yapılmaması, 6331 sayılı Kanun’da belirtilen yükümlülüğü ihlal edecektir.

Başka bir deyişle sağlık hizmeti sunucuları Covid-19 bulaşının iş kazası/meslek hastalığı olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Kişinin beyanına göre işlem yapmaları, provizyonu buna göre almaları yeterlidir.

3- Bilindiği gibi işveren ve işyeri hekimleri açısından bildirim yükümlülüğünün süresi daha kısadır. 5510 sayılı Kanun’un 13 ve 14. maddeleri ile 6331 sayılı Kanun’un 14. maddesine göre işverenlerin ve işyeri hekimlerinin öğrenme tarihinden itibaren üç iş günü içinde bildirim yapmaları gerekmektedir. Aksi durum için yine cezai yaptırım bulunmaktadır.

Her ne kadar SGK’nın 2020/12 sayılı Genelgesi, sağlık hizmeti sunucuları için düzenlenmiş olsa da içeriğindeki bulaşıcı hastalık yorumu nedeniyle kimi işverenlerce iş kazası/meslek hastalığı bildirimi yapmaya gerek kalmadığı, sorumluluklarının ortadan kalktığı ileri sürülmektedir.

Oysa önemle belirtelim ki Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2018/5018 E., 2019/2931 K. sayı ve 15.04.2019 tarihli kararında önemli ölçütler ortaya koymuştur. İş kazası, uygun illiyet bağı gibi kavramların tartışıldığı bu kararda; tır şoförü olan bir işçide Ukrayna’ya yaptığı seferden hemen sonra H1N1 virüsü saptandığı, Adli Tıp Kurumu’nun bulaş ve kuluçka süresi ile ilgili rapor düzenlediği, işçiye işin yürütülmesi sırasında hastalık bulaştığı belirtilmiş ve bu şekilde meydana gelen ölüm iş kazası olarak kabul edilmiştir.

Dolayısıyla işverence bildirim yapılmamasına rağmen hak sahiplerinin yapacağı şikayet ve başvurular ya da açacağı davalar ile iş kazası/meslek hastalığının tespit edilmesi halinde, kusur ve kusursuz sorumluluk ölçütleri çerçevesinde, mahrum kalınan maddi ve takdir edilecek manevi zarar işverene yükletilecektir. 

Son olarak işyeri hekimlerinin bildirim yükümlülüğün altını yeniden çizmek isteriz. 2020/12 sayılı Genelge’nin, 6331 sayılı Kanun’da düzenlenen bildirim yükümlülüğünü, tıbbi deontoloji kurallarını ve yargı içtihatlarını ortadan kaldırması mümkün değildir. Covid-19 ile ilgili olarak işyeri hekimlerinin, vicdani ve mesleki kanaatleri ile mevzuat hükümleri doğrultusunda iş kazası/meslek hastalığı bildirimlerini yapmaları, hak kayıplarının önüne geçebilir.’’

Tabipler Odası, yukarıda yer alan yazısında; SGK’nın denetim ve kontrol memurlarının yürüteceği soruşturma süreçlerinin sonucunu belirleyecek şekilde tespitler yapılmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağını ifade etmiş ve hastalığa yakalanan kişi ve yakınlarının beyanının iş kazası olarak nitelendirilmesi halinde, bu beyana rağmen 3 (üç) iş günü içerisinde SGK’ya bildirimde bulunulmamasının cezai yaptırımla sonuçlandığını ifade etmiştir. Tabipler Odası açıklanan sebeplerle, Genelge’nin hukuka aykırılıklar getirebileceği görüşünü savunmaktadır.

  1. SGK AÇISINDAN DEĞERLENDİRMELER

Bilgilendirme Notumuz’un bu bölümünde; Genelge ile Koronavirüs’ün ‘’hastalık’’ olarak nitelendirileceği ifade edilmiş olsa da, uygulamada farklı sonuçlar çıkmasına ihtimaline karşı iş kazası ve hastalık halinde SGK’nın nasıl yol izleyeceği açıklanmaya çalışılmıştır.

İşçinin Koronavirüs salgınına yakalanması halinde;

SGK’nın, Koronavirüs’ü iş kazası veya meslek hastalığı olarak nitelendirdiği takdirde, işverenin de kusuru mevcut ise, hastaların hastalık süreci için rapor düzenlenecek ve hasta işçilere geçici iş göremezlik ödeneği ödenecektir. Koronavirüs’ün Genelge’de nitelendirildiği şekilde hastalık olarak nitelendirilmesi takdirde, işverenin kusuru olsa dahi, SGK bu meblağı işverene rücu edemeyecektir. İşverenler kusuru olmasına rağmen SGK’ya hastalık bildiriminde bulunursa, işverenler bunun sorumluluğundan kurtulamayacaktır. Bu halde, geçici iş göremezlik ödeneği işverene rücu edilemeyecektir. Türk Borçlar Kanunu’nun (‘’Borçlar Kanunu’’) 55’inci maddesinde, rücu edilemeyen ödemelerin maddi tazminattan düşülemediği açıklanmıştır. Bu sebeple işçi, bu tazminatı işverenden tahsil edebilecektir:

‘’Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.’’

İşçinin hastalıktan dolayı vefatı halinde;

SGK’nın, Koronavirüs’ü hastalık olarak kabul ettiği takdirde, SGK vefat sebebiyle murislere gelir bağlamayacaktır. Şayet, vefat eden işçinin hastalığı kapmasında işverenin kusuru mevcut ise, Koronavirüs hastalık sayılsa dahi işveren sorumlu olacaktır.

SGK’nın, Koronavirüs’ü iş kazası kabul ettiği takdirde SGK, vefat eden işçinin murislerine gelir bağlayacak ve ölüm nedeniyle bağlanacak gelir, işverene kusuru oranında rücu edilecektir.

  1. KORONAVİRÜS’E KARŞI İŞVERENİN SORUMLULUĞU

İşçilerin Koronavirüs salgınına yakalanmasında işverenin sorumluluğu incelenirken öncelikle değerlendirilmesi gereken husus mücbir sebep kavramıdır.

Mücbir sebep halleri; tarafların kontrolleri dışında meydana gelen ve önlenmesi mümkün olmayan doğal afetler, fırtına, kasırga, deprem, sel, yangın, savaş, patlama, nükleer radyasyon, tehlikeli kimyasal kirlilik, salgın hastalıklar, sivil ayaklanma, hükümet veya resmi makamlarca alınmış kararlar ve genel grev gibi öngörülemez ve bunlarla sınırlı olmaksızın ifa imkansızlığı yaratan durumlar olarak tanımlanmıştır.

İşin ifası boyutunda mücbir sebep incelemesi yapılır ise, işyerinde yeterli önlemler alındığı takdirde öngörülemez bir durumun varlığından bahsetmek yerinde olmayacaktır. İşveren olarak, kısa çalışma uygulamasına geçiş, yıllık ücretli izin, ücretsiz izin uygulaması gibi uygulamalara başvurulması gerekecektir.

İşçinin bu hastalığa işyerinde yakalanması halinde; salgının hastalık veya iş kazası olarak nitelendirilmesi sonucu değiştirmeyecek ve işçinin vefatı halinde işverenin hastalığın kapılmasına ilişkin kusur değerlendirmesi yapılacaktır.

İşveren; işyerinde maske temin ederek takılmasını zorunlu kılınması, işyerinde sosyal mesafe kuralı ile çalışmalar sürdürülmesi, işyerine girişte ateş ölçümü uygulaması yapılması, işçilerin işe gidip gelirken kullandığı servis araçlarında önlem alınması ve işçilere salgın hastalıktan korunmaları için risk analizi ve eğitim uygulamaları yapılması gibi tedbirlere başvurmadığı takdirde kusurlu sayılacaktır.

İşveren yukarıda sayılanlarla sınırlı olmamak kaydı ile, işyerinde yeterli önlemleri almış olmasına rağmen işçi hastalığa yakalandıysa, kaçınılmazlık incelemesi yapılması gerekecektir.

Kaçınılmazlık ilkesi; Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 45’inci maddesinde; “Kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesi durumudur. İşveren alınması gerekli herhangi bir önlemi almamış ise olayın kaçınılmazlığından söz edilemez.” şeklinde açıklanmıştır.

Yerleşik Yargıtay kararlarında; sonucu öngörülen ancak her türlü önlem alınmasına rağmen gerçekleşen kaza vb. hallerde, işçinin bunun sonucuna tek başına katlanması hakkaniyetli bir yaklaşım olarak görülmemektedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin konu ile ilgili görüşü; tazminat veya iş göremezlik neticelerinde işverenin %60, işçinin %40 kusurlu olduğu kabul edilerek tazminat hesaplaması yapılması gerektiği yönündedir.

  1. İŞÇİNİN HASTALIĞA İŞYERİNDE YAKALANDIĞININ İSPATI

İşçinin, hastalığa işyerinde yakalanıp yakalanmadığının ispatı anlamında salgının yayılış biçimi göz önünde bulundurulduğunda kesin bir değerlendirmede bulunmak zor görünmektedir. Ancak bu çerçevede Sağlık Bakanlığı’nın (‘’Bakanlık’’) Filyasyon Ve İzolasyon Takip Sistemi (FİTAS) Uygulamasının dikkate alınması bir seçenek olarak görülebilmektedir. Bakanlık sistemi, hastalığa yakalanan kişileri takip etmekte ve temas ettiği kişileri kayıt altına almaktadır. İşçinin, işyeri dışında hastalığa yakalandığına dair kesin bir saptama var ise, işverenin sorumluluğu kaçınılmazlık boyutunda kalacaktır. Ancak, işveren işyerinde önlem almamış ise kusur sorumluluğu da doğacaktır. Bu tespit, her somut olaya göre değişecektir. Her halde, işçinin bu hastalığa işyerinde yakalandığı tespit edilirse, işveren tazminat ödemekle karşı karşıya kalacaktır.

  1. UZAKTAN ÇALIŞMA MEYDANA GELEN KAZALARIN İŞ KAZASI OLARAK NİTELENDİRİLME HALİ

 

Salgın sebebiyle birçok işverenlik, çalışanlarını uzaktan çalışma uygulaması ile evden çalışmaya yönlendirmiştir. Ancak, evden yapılan çalışmada meydana gelen her kaza iş kazası olarak nitelendirilemeyecektir.

 

İşçinin işi görürken meydana gelen kazalar iş kazası olarak nitelendirilebilecek iken, işçinin şahsi işlerini yaparken meydana gelen kazaları bu kapsamda değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bu hususun ispatında, varsa tanık bildirimleri, sağlık mensuplarının değerlendirmeleri ve işçinin beyanları önem arz edecektir.

 

 

  1. DEĞERLENDİRMELERİMİZ

 

İşveren, işçilerin salgın sürecinde salgına yakalanmasını önlemek amacıyla maske temin ederek takılmasını zorunlu kılınması, işyerinde sosyal mesafe kuralı ile çalışmalar sürdürülmesi, işyerine girişte ateş ölçümü uygulaması yapılması, işçilerin işe gidip gelirken kullandığı servis araçlarında önlem alınması ve işçilere salgın hastalıktan korunmaları için risk analizi ve eğitim uygulamaları yapılması ve bunlarla sınırlı kalmamak kaydıyla tüm önlemleri almakla yükümlüdür.

 

Koronavirüs, SGK’nın yayınlamış olduğu Genelge’de belirtildiği üzere ‘’hastalık’’ olarak değerlendirilmektedir ancak başta Tabipler Odası olmak üzere konu ile ilgili eksik/hatalı değerlendirme yapıldığına ilişkin görüş ve kanaatte olan kurum ve şahıslar bulunmaktadır. İlerleyen süreçte, farklı bir mevzuat hükmü getirilmesi sebebiyle veya SGK’nın değerlendirmesinin aksinin Yargıtay içtihatlarıyla uygulanması durumunda değişik uygulamalar söz konusu olabilecektir.

 

Her halde, işçilerin Koronavirüs hastalığına yakalanması dolayısıyla, işverenlerin sorumluluğunun azaltılması veya sınırlandırılması adına, iş yerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanları tarafından yeterli ölçüde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınması gerektiği görüş ve kanaatinde olduğumuzu belirtmek isteriz.

 

İşbu Bilgilendirme Notu, ele aldığı konuların genel bir bakışı olarak hazırlanmıştır. Burada sağlanan bilgiler yayınlandığı gün itibariyle doğrudur. Marmara + İyiöz Hukuk Bürosu, bu yayının dayanarak alınan herhangi bir eylemden dolayı sorumlu tutulamaz.

[1] https://www.istabip.org.tr/5823-sgk-nin-2020-12-sayili-genelgesi-is-kazasi-bildirim-yukumlulugunu-ortadan-kaldirmaz.html

Ticaret Şirketlerinin Bölünmesi

Bilgilendirme Notumuz’da, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (‘’Kanun’’) 159 ile 179’uncu maddelerinde düzenlenen ticaret şirketlerinin bölünmesi hususu incelenecektir.

 

  1. BÖLÜNME NEDİR?

 

Bir sermaye şirketi veya bir kooperatifin mal varlığının bir kısmını veya tamamını mevcut veya yeni kurulacak bir veya birden fazla sermaye şirketine veya kooperatife, kendisine veya ortaklarına iştirak hissesi verilmesi karşılığında devretmesi bölünme işlemi olarak tanımlanmaktadır. Sermaye şirketleri ve kooperatifler sermaye şirketlerine ve kooperatiflere bölünebilirler (Kanun md. 160). Bölünme hakkı yalnızca sermaye şirketleri ve kooperatiflere tanınmış, şahıs şirketlerine tanınmamıştır. Sermaye şirketleri ile kooperatifler kendi türü içinde bölünebileceği gibi bir sermaye şirketi bir kooperatife veya tersi şekilde bir kooperatif sermaye şirketine bölünebilmektedir. Diğer bir deyişle, bir anonim şirket anonim şirkete ya da limited şirkete veya kooperatif şirkete bölünebileceği gibi, limited şirket anonim şirkete ya da limited şirkete veya kooperatif şirkete bölünebilir. Aynı şekilde bir kooperatif şirket de anonim veya limited şirkete ya da kooperatif şirkete bölünebilecektir.

 

  1. BÖLÜNME TÜRLERİ

Bölünme; malvarlıklarına göre bölünme ve sermaye paylarına göre bölünme olarak iki başlık altında incelenebilir.

 

  1. MALVARLIKLARINA GÖRE BÖLÜNME

 

  1. Tam Bölünme

Tam bölünmede, şirketin tüm malvarlığı bölümlere ayrılır ve diğer şirketlere devrolunur. Bölünen şirketin ortakları, devralan şirketlerin paylarını ve haklarını iktisap ederler.

Tam bölünme, bir şirketin tüm malvarlığının bölümlere ayrılarak mevcut veya yeni kurulacak en az iki şirkete devrolunmasıdır. Bölünen şirketin ortaklarına devralan şirketlerin payları verilir. (Kanun md. 159.1.a). Bu bölünmede devredilen malvarlığı bölümü, kısmi külli halefiyete dayalı olarak devralan şirkete geçer, bu nedenle ayni sermaye konulması ve sermaye azaltılması gerekmemektedir. Devralan şirketin payları, bölünen şirketin ortakları tarafından elde edilir.

 

Tam bölünüp devrolunan şirket sona erer ve unvanı ticaret sicilinden silinir.

 

  1. Kısmi Bölünme

 

Kısmi bölünme, külli halefiyete dayalı olarak veya yavru şirket kurma yoluyla iki şekilde gerçekleştirilebilir.

 

Kısmi halefiyete dayalı kısmi bölünmede, devralan şirkete tahsis edilen malvarlığı bölümü devralan şirkete geçmektedir. Bölünen şirketin ortakları devredilen malvarlığı bölümü karşılığında devralan şirketlerin paylarını iktisap ederler; böylece hem bölünen şirketin hem de devralan şirket veya şirketlerin ortağı olurlar (Kanun Md. 159.1.b).

 

Yavru şirket kurma yoluyla kısmi bölünmede, bölünen şirket devredilen malvarlığı bölümleri karşılığında devralan şirket veya şirketlerin ortaklık paylarını elde ederek yavru şirketini oluşturur. (Kanun Md. 159.1.b)

 

Bölünen şirket, devralan şirketin ortağı haline gelir. Yavru şirket kurma yoluyla kısmi bölünmede devralan şirket veya şirketlerin paylarının kısmen bölünen şirketin ortakları tarafından iktisap edilmesi mümkündür.

 

  1. SERMAYE PAYLARINA GÖRE BÖLÜNME

 

Bölünme, sermaye paylarının bölen şirkette aynen muhafaza edilip edilmemesine göre simetrik bölünme ve asimetrik bölünme olarak ikiye ayrılır.

 

  1. Simetrik Bölünme

 

Bölünen şirketin ortaklarına devralan şirketlerde, bölünen şirkete mevcut payları oranında şirket payları tahsis edilmesine korunmuş oranlar ile (simetrik) bölünme denir. Oran korunduğu, simetrik bölünmede, bölünen şirketin ortakları devralan şirketlerde tahsis edilen payları bölünen şirkette sahip oldukları mevcut payları oranında edinirler. Bu çeşit bölünme hem yeni kuruluş şeklinde hem de devralma şeklinde gerçekleştirilen bölünmeler için kısmi ve tam bölünmelerde geçerlidir.

 

  1. Asimetrik Bölünme

 

Bölünen şirketin ortaklarına devralan şirketlerde, bölünen şirkette mevcut payları oranlarından farklı oranlarda şirket payları tahsis edilmesine “Oranların Korunmadığı’’ (asimetrik) bölünme denir. Bu çeşit bölünme, tam ve kısmi bölünmelerde, yeni kuruluş ve devralma yoluyla gerçekleştirilen bölünmelerde geçerlidir. Asimetrik bölünmede, devralan şirketlerde tahsis edilen paylar, bölünen şirketin ortaklarına bölünen şirketteki pay oranlarından farklı oranlarda paylaşılmaktadır. Devralan şirketlerden bölünen şirkette mevcut sermaye payı oranından daha fazla pay alan ortağın, bölünen şirketteki sermaye payı oranının azalması gerekir. Bu durumda, diğer ortakların ise bölünen şirketteki pay oranları artacaktır.

 

  1. ŞİRKET PAYLARININ VE HAKLARININ KORUNMASI

 

Kanun’un 161’inci maddesinde;

 

‘’Tam ve kısmi bölünmede şirket payları ve hakları 140’ıncı madde uyarınca korunur. Devreden şirketin ortaklarına; a) Bölünmeye katılan tüm şirketlerde, mevcut payları oranında şirket payları veya b) Bölünmeye katılan bazı veya tüm şirketlerde, mevcut paylarının oranına göre değişik oranda şirket payları, tahsis edilebilir. (a) bendindeki bölünme “oranların korunduğu”, (b) bendindeki bölünme ise “oranların korunmadığı bölünme”dir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

 

Kanun’un 140’ıncı maddesinde ise; devrolunan şirketin ortaklarının, mevcut ortaklık paylarını ve haklarını karşılayacak değerde, devralan şirketin payları ve hakları üzerinde istemde bulunma hakları olduğu, bu istem hakkının, birleşmeye katılan şirketlerin malvarlıklarının değeri, oy haklarının dağılımı ve önem taşıyan diğer hususlar dikkate alınarak hesaplanacağı ifade edilmiştir.

 

Ortaklık paylarının değişim oranları belirlenirken, devrolunan şirketin ortaklarına tahsis olunan ortaklık paylarının gerçek değerlerinin onda birini aşmaması şartıyla, bir denkleştirme ödenmesi öngörülebilir. Devrolunan şirketin oydan yoksun paylarına sahip ortaklarına aynı değerde, oydan yoksun veya oy hakkını haiz paylar verilir.

 

Devrolunan şirkette mevcut bulunan paylara bağlı imtiyaz hakları karşılığında, devralan şirkette eş değerde haklar veya uygun bir karşılık verilir.

 

Devralan şirket, devrolunan şirketin intifa senedi sahiplerine, eş değerli haklar tanımak veya intifa senetlerini, birleşme sözleşmesinin yapıldığı tarihteki gerçek değeriyle satın almak zorundadır.

 

Bu hüküm uyarınca şirket paylarının devamlılığı ilkesi gözetilmektedir. Bölünen şirket ortaklarının, bölünmeden sonra ortaya çıkan şirket yapısı içinde de, mevcut pay sahipliği haklarının karşılanması gerekir. Bu çerçevede, bölünen şirketlerin malvarlıksal değeri ve oy haklarının dağılımı gibi önemli hususlar dikkate alınmalıdır.

 

  1. BÖLÜNMENİN UYGULANMASINA İLİŞKİN HÜKÜMLER

 

  1. Sermayenin Azaltılması

 

Kanun’un 162’nci maddesinde; ‘’Bölünme sebebiyle devreden şirketin sermayesinin azaltılması hâlinde 473, 474 ve 592 nci maddeler ile kooperatiflerde Kooperatifler Kanununun 98 inci maddesine dayanılarak bu Kanunun 473 ve 474 üncü maddeleri uygulanmaz.’’ şeklinde ifade edilmiştir. Kanun’un 473 ve 474’üncü maddelerinde esas sermaye azaltılmasında karar nisapları ve alacaklılara çağrı koşulları incelenmiştir.

 

Bölünmenin uygulanması esnasında sermayenin azaltılması, Kanun’un 162’nci maddesinde düzenlenmektedir. Bölünen şirketin malvarlığı unsurlarından bir kısmının şirket bünyesinden çıkarılması nedeniyle sermayesinde bir azalma meydana gelebilmektedir.

 

Sermayenin azaltılması, kısmi bölünmede devreden şirkette bölünen malvarlığının neden olacağı sermaye kaybının önüne geçilmesi için ve sermayenin yeni duruma uygunluğunun sağlanması için gerekli olabilir. Hangi koşullarda sermayenin azaltılabileceği ve oranı hakkında, Kanun’da açık bir düzenleme yer almamaktadır. Sermayenin azaltılmasının gerekip gerekmediği, şirketin yönetim organı tarafından belirlenir. 162’nci maddede yer alan sermaye azaltımına ilişkin “Kanun’un 473 ve 474’üncü maddeleri uygulanmaz.” düzenlemesi ile sermaye azaltılması işlemleri arasında yer alan yönetim kurulu raporu hazırlanması ve alacaklılara çağrı işlemleri yapılmadan sermaye azaltılmasına izin verilerek bölünme işleminin daha hızlı ve kolay bir hale getirilmesi amaçlanmıştır.

 

  1. Sermaye Artırımı

 

Devralan şirket sermayesini, devreden şirketin ortaklarının haklarını koruyacak miktarda artırmaktadır. Bölünmede, ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler uygulanmaz. Bölünme sebebiyle, kayıtlı sermaye sisteminde müsait olmasa bile, tavan değiştirilmeden sermaye artırılabilmektedir.

 

Bölünme işlemi neticesinde bölünen şirketin bünyesinden çıkarılan malvarlığı unsurunun devralan şirketin bünyesine geçişi nedeniyle, devralan şirketin malvarlığında bir artış meydana gelecektir. Bu sebeple gerçekleştirilecek sermaye artışı Kanun’un 163’üncü maddesinde düzenlenmektedir. Bu madde uyarınca devralan şirket, sermayesini bölünen şirketin pay sahiplerinin haklarını koruyacak ölçüde artırır. Sermaye artırımı kararının, esas sözleşme değişikliklerine ilişkin usule göre alınması gerekir.

 

Bu aşamada dikkat edilmesi gereken en önemli husus TTK m. 163/2’de yer alan “Bölünmede ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler uygulanmaz” düzenlemesidir. Böylece bölünme yoluyla yeniden yapılandırmaya gitmek isteyen şirket için yine bir kolaylık sağlanması hedeflenmiştir.

 

  1. Yeni Kuruluş

 

Bölünme çerçevesinde yeni bir şirketin kurulmasına Kanun ile Kooperatifler Kanunu’nun kuruluşa ilişkin hükümleri uygulanır. Sermaye şirketlerinin kurulmasında, kurucuların asgari sayısına ve ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümler uygulanmamaktadır.

 

  1. Ara Bilanço

 

Bilanço günüyle, bölünme sözleşmesinin imzası veya bölünme planının düzenlenmesi tarihi arasında, altı aydan fazla bir zaman bulunduğu veya son bilançonun çıkarılmasından itibaren, bölünmeye katılan şirketlerin malvarlıklarında önemli değişiklikler meydana gelmiş olduğu takdirde, bir ara bilanço çıkarılması gerekmektedir.

 

Ara bilanço için; fizikî envanter çıkarılması gerekli değildir. Son bilançoda kabul edilmiş bulunan değerlemeler, sadece ticari defterlerdeki hareketler ölçüsünde değiştirilir; amortismanlar, değer düzeltmeleri ve karşılıklar ile ticari defterlerden anlaşılmayan işletme için önemli değer değişiklikleri de dikkate alınır.

 

  1. BÖLÜNME SÖZLEŞMESİ VE BÖLÜNME PLANI

 

Bölünme, bölünen ortaklığın kendisinden ayrılan bir malvarlığı bölümünün, mevcut veya bölünme için yeni kurulmuş bir ortaklık ile birleşmesi; önce bir bölünme ve daha sonra birleşme işlemidir[1]. Bölünme işleminde bölünme yoluyla şirket bünyesinden çıkarılacak malvarlığı unsurlarının her birinin büyüklüğünün ve değerinin Türk Lirası olarak saptanması ve devir olunacak şirketlere hangi malvarlığının aktarılacağının açıkça belirtilmesi ve listelenmesi gerekir. Bu işlem bölünme sözleşmesinin taraflarınca veya bölünme planını hazırlayan tarafından gerçekleştirilir[2].

 

Tam ve kısmi bölünmelerde bölünen ortaklığın malvarlığı parçalara bölündüğü için, bölünmede devrolunan ortaklığın malvarlığı bir bütün halinde değil, bölünmüş parçalar şeklinde devralan veya yeni kurulan ortaklığa intikal eder. Bu sebeple, bölünmede “kısmi külli halefiyet” ilkeleri söz konusu olur. Kısmi külli halefiyet, külli halefiyetin ilkelerine bağlıdır. Tek farkı külli halefiyetin parçalara özgülenmiş hali olmasıdır[3].

 

Ek olarak Kanun’un 159’uncu madde gerekçesinde de kısmi bölünmede devredilen malvarlığının bölünme sonucunda kısmi külli halefiyet yolu ile devralan şirkete geçtiği belirtilir.

 

Kanun’un 166’ncı maddesinde; ‘’Bir şirket, bölünme yoluyla, malvarlığının bölümlerini var olan şirketlere devredecekse, bölünmeye katılan şirketlerin yönetim organları tarafından bir bölünme sözleşmesi yapılır. Bir şirket, bölünme yoluyla, malvarlığının bölümlerini yeni kurulacak şirketlere devredecekse, yönetim organı bir bölünme planı düzenler. Hem bölünme sözleşmesinin hem de bölünme planının yazılı şekilde yapılması ve bunların genel kurul tarafından 173’üncü madde hükümlerine göre onaylanması şarttır.’’ şeklinde ifade edilmiştir. Genel kurul onay şartları Bilgilendirme Notumuz’un devamında incelenecektir.

 

  1. Bölünme Sözleşmesinin Ve Bölünme Planının İçeriği

 

Bölünme sözleşmesi ve bölünme planı özellikle;

 

  1. a) Bölünmeye katılan şirketlerin ticaret unvanlarını, merkezlerini ve türlerini,
  2. b) Aktif ve pasif malvarlığı konularının devir amacıyla bölümlere ayrılmasını ve tahsisini; açık tanımlamayla, bu bölümlere ilişkin envanteri; taşınmazları, kıymetli evrakı ve maddi olmayan malvarlığını teker teker gösteren listeyi,
  3. c) Payların değişim oranını ve gereğinde ödenecek denkleştirme tutarını ve devreden şirketin ortaklarının, devralan şirketteki ortaklık haklarına ilişkin açıklamaları,
  4. d) Devralan şirketin; intifa senedi, oydan yoksun pay ve özel hak sahiplerine tahsis ettiği hakları,
  5. e) Şirket paylarının değişim tarzlarını,
  6. f) Şirket paylarının bilanço kârına hangi tarihten itibaren hak kazanacaklarını ve bu istem hakkının özelliklerini,
  7. g) Devreden şirketin işlemlerinin hangi tarihten itibaren devralan şirketin hesabına yapılmış kabul edildiğini,
  8. h) Yönetim organlarının üyelerine, müdürlere, yönetim hakkına sahip kişilere ve denetçilere tanınan özel menfaatleri,
  9. i) Bölünme sonucu devralan şirketlere geçen iş ilişkilerinin listesini içerir.

 

  1. Bölünmenin Dışında Kalan Malvarlığı

 

Bölünme sözleşmesinde veya bölünme planında tahsisi yapılmayan malvarlığı konuları üzerinde;

  1. a) Tam bölünmede, devralan tüm şirketlerin, bölünme sözleşmesi veya planına göre kendilerine geçen net aktif malvarlığının oranına göre, devralan tüm şirketlere paylı mülkiyet hakkı düşer.
  2. b) Kısmi bölünmede söz konusu malvarlığı, devreden şirkette kalır.

Tam bölünmeye katılan şirketler, bölünme sözleşmesi veya bölünme planına göre herhangi bir şirkete tahsis edilmeyen borçlardan müteselsilen sorumludurlar.

 

Bölünme İşlemi Gerçekleştirilirken Aktif Ve Pasif Dengesinin Gözetilmesi Gereklidir

 

Bölünme işlemine konu olan malvarlığı unsurunun aktif ile pasifinin dengeli bir şekilde belirlenmesi gerekir. Bölünme işlemi ile ayrılacak malvarlığı unsurunda hem aktif hem de pasif bulunmalıdır. Sadece pasif devri mümkün değildir. Aksi halde bölünen ortaklığın ortaklarının, devralan ortaklıkta iktisap edecekleri paylar için gerekli karşılık mevcut olmaz. Ancak aktif ve pasifin birbirine denk olması şartı aranmamaktadır[4].

 

Bölünmeye konu olmayan, bölünmenin dışında kalan malvarlığı özellikle tam bölünme açısından önem arz etmektedir. Bölünme sözleşmesi veya bölünme planında bu bölünme dışında kalan malvarlıkları için düzenlemeler getirilebilir. Eğer böyle bir düzenleme mevcut değilse Kanun’un 168’inci maddesinde yer alan hükümler uygulanır. Hükmün birinci fıkrası, tam ve kısmi bölünme halinde uygulanacak kuralları düzenlemektedir. Buna göre, bölünme sözleşmesinde veya bölünme planında tahsisi yapılmayan malvarlığı konuları üzerinde; a) Tam bölünmede, devralan tüm şirketlerin, bölünme sözleşmesi veya planına göre kendilerine geçen net aktif malvarlığının oranına göre, devralan tüm şirketlere paylı mülkiyet hakkı düşeceği; b) Kısmi bölünmede söz konusu malvarlığı, devreden şirkette kalacağı öngörülmektedir. Maddenin ikinci fıkrasında, alacaklara ve maddi olmayan malvarlığı haklarına da birinci fıkra hükmü kıyas yoluyla uygulanacağı düzenlenmektedir.

 

Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre, tam bölünmeye katılan şirketler, bölünme sözleşmesi veya bölünme planına göre herhangi bir şirkete tahsis edilmeyen borçlardan müteselsilen sorumludurlar.

 

Sonuç olarak, ticaret ortaklıklarına yeniden yapılanma ve hatta mali durumlarını düzenleme imkanı tanıyan bölünme işlemi halihazırda sıkça uygulanan bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bölünme işleminin ana unsuru olan malvarlığının geçişi ve buna bağlı olan sonuçlar ise uygulamada tartışma konusu olmaktadır.

 

 

  1. Bölünme Raporu

 

Bölünmeye katılan şirketlerin yönetim organları, bölünme hakkında ayrı rapor hazırlarlar; ancak ortak hazırlanan rapor da geçerli sayılmaktadır. Rapor;

  1. a) Bölünmenin amacını ve sonuçlarını,
  2. b) Bölünme sözleşmesini veya bölünme planını,
  3. c) Payların değişim oranlarını ve gereğinde ödenecek denkleştirme tutarını, özellikle devreden şirketin ortaklarının devralan şirketteki haklarına ilişkin açıklamaları,
  4. d) Değişim oranının saptanmasında, payların değerlemesine ilişkin özellikleri,
  5. e) Gereğinde, bölünme dolayısıyla ortaklar için doğacak olan ek ödeme yükümlülüklerini, diğer kişisel edim yükümlülüklerini ve sınırsız sorumluluğu,
  6. f) Bölünmeye katılan şirketlerin türlerinin farklı olması hâlinde, ortakların yeni tür sebebiyle söz konusu olan yükümlülüklerini,
  7. g) Bölünmenin işçiler üzerindeki etkileri ile içeriğini; varsa sosyal planın içeriğini,
  8. h) Bölünmenin, bölünmeye katılan şirketlerin alacaklıları üzerindeki etkilerini, hukuki ve ekonomik yönleri ile açıklar ve gerekçelerini gösterir.

 

Yeni kuruluşun varlığı hâlinde, bölünme planına yeni şirketin sözleşmesi de eklenir. Tüm ortakların onaylaması hâlinde küçük ve orta ölçekli şirketler bölünme raporunun düzenlenmesinden vazgeçebilirler.

 

  1. Bölünme Sözleşmesinin Veya Bölünme Planının Ve Bölünme Raporunun Denetlenmesi

 

Bölünmeye katılan şirketlerden her biri, genel kurulun kararından iki ay önce, merkezlerinde, halka açık anonim şirketler ayrıca Sermaye Piyasası Kurulunun uygun gördüğü yerlerde;

  1. a) Bölünme sözleşmesini veya bölünme planını,
  2. b) Bölünme raporunu,
  3. c) Son üç yılın finansal tabloları ile faaliyet raporlarını ve varsa ara bilançoları, bölünmeye katılan şirketlerin ortaklarının incelemesine sunar.

 

Tüm ortakların onaylaması hâlinde küçük ve orta ölçekli şirketler birinci fıkrada öngörülen inceleme hakkından vazgeçebilirler. Ortaklar, bölünmeye katılan şirketlerden, birinci fıkrada sayılan belgelerin kopyalarının kendilerine verilmesini isteyebilirler. Suretler için bedel veya herhangi bir gider karşılığı istenemez. Bölünmeye katılan şirketlerden her biri, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde, sermaye şirketleri ayrıca internet sitesinde, inceleme yapma haklarına işaret eden bir ilan yayımlarlar.

 

  1. Malvarlığındaki Değişikliklerle İlgili Bilgiler

 

Bölünmeye katılan şirketlerin malvarlıklarında meydana gelen değişikliklere Kanun’un 150’nci maddesi kıyas yoluyla uygulanmaktadır.

 

Kanun’un 150’nci maddesi aşağıdaki şekildedir:

 

’Birleşmeye katılan şirketlerden birinin aktif veya pasif varlıklarında, birleşme sözleşmesinin imzası tarihiyle, bu sözleşmenin genel kurulda onaya sunulacağı tarih arasında, önemli değişiklik meydana gelmişse, yönetim organı, bu durumu kendi genel kuruluna ve birleşmeye katılan diğer şirketlerin yönetim organlarına yazılı olarak bildirir. Birleşmeye katılan tüm şirketlerin yönetim organları, bu durumda birleşme sözleşmesinin değiştirilmesine veya birleşmeden vazgeçmeye gerek olup olmadığını incelerler; böyle bir sonuca vardıkları takdirde, onaya sunma önerisi geri çekilir. Diğer hâlde, yönetim organı genel kurulda, birleşme sözleşmesinde uyarlamaya gerek bulunmadığının gerekçesini açıklar.’’

 

  1. KORUNMAYA İLİŞKİN HÜKÜMLER

 

  1. Alacaklıların Korunması

 

Bölünmeye katılan şirketlerin alacaklıları, Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde, yedişer gün aralıklarla üç defa yapılacak ilanla ve sermaye şirketlerinde ayrıca internet sitesine de konulacak ilanla, alacaklarını bildirmeye ve teminat verilmesi için istemde bulunmaya çağrılırlar.

 

Bölünmeye katılan şirketler, öngörülen ilanların yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde, istemde bulunan alacaklıların alacaklarını teminat altına almak zorundadırlar.

 

Bölünme ile, alacaklıların alacaklarının tehlikeye düşmediğinin, ispatı hâlinde, teminat altına almak yükümü ortadan kalkar. Diğer alacaklıların zarara uğramayacaklarının anlaşılması hâlinde, şirket, teminat göstermek yerine borcu ödeyebilir.

 

  1. BÖLÜNME KARARI

 

Yukarıda öngörülen teminatın sağlanmasından sonra, bölünmeye katılan şirketlerin yönetim organları, bölünme sözleşmesini veya bölünme planını genel kurula sunar. Onama kararı, Kanun’un 151’inci maddenin birinci, üçüncü, dördüncü ve altıncı fıkralarında öngörülen nisaplara uyularak alınır. Oranın korunmadığı bölünmede onama kararı, devreden şirkette oy hakkını haiz ortakların en az yüzde doksanıyla alınır.

 

Kanun’un 151’inci madde hükmü aşağıdaki gibidir;

 

  • Yönetim organı, genel kurula birleşme sözleşmesini sunar. Birleşme sözleşmesi genel kurulda; a) Bu Kanunun 421 inci maddesinin beşinci fıkrasının (b) bendi saklı olmak üzere, anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde, esas veya çıkarılmış sermayenin çoğunluğunu temsil etmesi şartıyla, genel kurulda mevcut bulunan oyların dörtte üçüyle, b) Bir kooperatif tarafından devralınacak sermaye şirketlerinde, sermayenin çoğunluğunu temsil etmesi şartıyla, genel kurulda mevcut bulunan oyların dörtte üçüyle, c) Limited şirketlerde, sermayenin en az dörtte üçünü temsil eden paylara sahip bulunmaları şartıyla, tüm ortakların dörtte üçünün oylarıyla, d) Kooperatiflerde, verilen oyların üçte ikisinin çoğunluğuyla; ana sözleşmede ek ödeme ve başka edim yükümlülükleri ya da sınırsız sorumluluk kabul edilmiş veya bunlar mevcut olup da genişletilmişse kooperatife kayıtlı tüm ortakların dörtte üçünün kararıyla, onaylanmalıdır.

 

(3)Bir sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketin, başka bir şirketi devralması hâlinde, birinci fıkranın (a) bendindeki nisaba ek olarak, komanditelerin tamamının birleşmeyi yazılı olarak onaylamaları gereklidir.

 

(4) Bir limited şirket tarafından devralınan anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkette, devralma ile ek yükümlülük ve kişisel edim yükümlülükleri de öngörülüyorsa veya bunlar mevcut olup da genişletiliyorsa, bütün ortakların oybirliğine gerek vardır.

 

(6) Birleşme sözleşmesinde devrolunan şirketin işletme konusunda değişiklik öngörülmüşse, birleşme sözleşmesinin ayrıca, şirket sözleşmesinin değiştirilmesi için gerekli nisapla onaylanmış olması zorunludur.

 

 

 

  1. SORUMLULUK

 

  1. Bölünmeye Katılan Şirketlerin İkinci Derecede Sorumluluğu

Bölünme sözleşmesi veya bölünme planıyla kendisine borç tahsis edilen şirket, bu suretle birinci derecede sorumlu bulunan şirket, alacaklıların alacaklarını ifa etmezse, bölünmeye katılan diğer şirketler, ikinci derecede sorumlu şirketler, müteselsilen sorumlu olurlar.

 

İkinci derecede sorumlu olan şirketlerin takip edilebilmeleri için, alacağın teminat altına alınmamış ve birinci derecede sorumlu şirketin;

  1. a) İflas etmiş,
  2. b) Konkordato süresi almış,
  3. c) Aleyhinde yapılan bir icra takibinde kesin aciz vesikası alınmasının şartları doğmuş,
  4. d) Merkezi yurt dışına taşınmış ve artık Türkiye’de takip edilemez duruma gelmiş,
  5. e) Yurt dışındaki merkezinin yeri değiştirilmiş ve bu sebeple hukuken takibi önemli derecede güçleşmiş olması gerekmektedir.

 

  1. Ortakların Kişisel Sorumluluğu

 

Ortakların kişisel sorumlulukları hakkında Kanun’un 158’inci madde hükmü uygulanmakta olup, aşağıdaki gibidir;

 

(1) Devrolunan şirketin borçlarından birleşmeden önce sorumlu olan ortakların sorumlulukları birleşmeden sonra da devam eder. Şu şartla ki, bu borçlar birleşme kararının ilanından önce doğmuş olmalı veya borçları doğuran sebepler bu tarihten önce oluşmuş bulunmalıdır.

 

(2) Devrolunan şirketin borçlarından doğan, ortakların kişisel sorumluluğuna ilişkin istemler, birleşme kararının ilanı tarihinden itibaren üç yıl geçince zamanaşımına uğrar. Alacak ilan tarihinden sonra muaccel olursa, zamanaşımı süresi muacceliyet tarihinden başlar. Bu sınırlama, devralan şirketin borçları dolayısıyla şahsen sorumlu olan ortakların sorumluluklarına uygulanmaz.

 

 

 

 

  1. İş İlişkilerinin Geçmesi

 

Tam veya kısmi bölünmede, işçilerle yapılan hizmet sözleşmeleri, işçi itiraz etmediği takdirde, devir gününe kadar bu sözleşmeden doğan bütün hak ve borçlarla devralana geçer. İşçi itiraz ederse, hizmet sözleşmesi kanuni işten çıkarma süresinin sonunda sona erer; devralan ve işçi o tarihe kadar sözleşmeyi yerine getirmekle yükümlüdür.

 

Eski işveren ile devralan, işçinin bölünmeden evvel muaccel olmuş alacakları ile hizmet sözleşmesinin normal olarak sona ereceği veya işçinin itirazı sebebiyle sona erdiği tarihe kadar geçen sürede muaccel olacak alacaklarından müteselsilen sorumludur.

 

Aksi kararlaştırılmadıkça veya hâlin gereğinden anlaşılmadıkça, işveren hizmet sözleşmesinden doğan hakları üçüncü bir kişiye devredemez.

 

İşçiler muaccel olan ve birinci fıkrada öngörüldüğü şekilde muaccel olacak alacaklarının teminat altına alınmasını isteyebilirler.

 

Devreden şirketin bölünmeden önce şirket borçlarından dolayı sorumlu olan ortakları, hizmet sözleşmesinden doğan ve intikal gününe kadar muaccel olan borçlarla, hizmet sözleşmesi normal olarak sona ermiş olsaydı muaccel hâle gelecek olan veya işçinin itirazı sebebiyle hizmet sözleşmesinin sona erdiği ana kadar doğacak olan borçlardan müteselsilen sorumlu olmakta devam ederler.

 

  1. Ticaret Siciline Tescil Ve Geçerlilik

 

Bölünme onaylanınca, yönetim organı bölünmenin tescilini ister. Kısmi bölünme sebebiyle devreden şirketin sermayesinin azaltılması gerekiyorsa buna ilişkin esas sözleşme değişikliği de tescil ettirilir. Tam bölünme hâlinde devreden şirket ticaret siciline tescil ile birlikte infisah eder. Bölünme ticaret siciline tescille geçerlilik kazanır. Tescil ile tescil anında envanterde yer alan bütün aktifler ve pasifler devralan şirketlere geçer.

 

Ticaret Sicili Yönetmeliği’nin 128’inci maddesinde Müdürlüğe verilecek belgeler aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:

 

Tam Bölünmede Müdürlüğe Verilecek Belgeler Kısmi Bölünmede Verilecek Belgeler
1) Bölünme sözleşmesi veya planının onayına ilişkin genel kurul kararının noter onaylı örneği(1 asıl – 2 fotokopi)

2) Bölünme sözleşmesi ve/veya planı (TTK 166-167), ( 1 adet asıl; 2 adet fotokopi)

3) Bölünme dışında kalan malvarlığının olmadığı, bölünmenin tam bölünme olduğu, bölünmede oranların korunup korunmadığı hususları ile bölünmeye katılan diğer şirketlerin unvanları ve kayıtlı olduğu müdürlüklere ilişkin bilgileri içeren beyan,

4) Bölünen şirketin bölünmeye konu olan tapu, gemi ve fikri mülkiyet sicilleri ile benzeri sicillerde kayıtlı bulunan mal ve haklarının listesi, bunların kayıtlı olduğu siciller ile söz konusu mal ve hakların ilgili sicillerdeki kayıtlarına ilişkin bilgileri içeren beyan,

5) Bakanlık veya diğer resmi kurumların iznine veya uygun görüşüne tabi olunması halinde, bu izin veya uygun görüş yazısı,

6) Denetime tabi şirketlerde denetçi tarafından diğer şirketlerde ise yönetim kurulu tarafından onaylanmış son bilanço veya gerektiğinde ara bilanço.

7) Yönetim organları tarafından, ayrı ayrı ya da birlikte hazırlanan bölünme raporu (TTK 169) (1 adet asıl).  Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile küçük ve orta ölçekli şirketlerde, bölünme raporunun düzenlenmesinden vazgeçilmesi halinde ise bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

8) Ortaklara inceleme hakkı çağrı ilanı; Genel kurul kararından iki ay önce şirket ortaklarına, inceleme haklarının işaret edildiği, incelenecek belgelerin nereye tevdi edildiği ve nerelerde incelemeye hazır tutulduğu hususlarının ilan edildiği ticaret sicil gazetesi (TTK-171).  Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile; küçük ve orta ölçekli şirketlerde, inceleme hakkından vazgeçilmesi halinde, bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

9) Alacaklılara çağrı ilanı; Alacaklılarına yedişer gün ara ile üç defa yapılan ilanların yayımlandığı sicil gazetelerinin birer örneği (TTK 174 – 175)

 

1) Bölünme sözleşmesi ve/veya planının onayına ilişkin genel kurul kararının noter onaylı örneği (1 asıl – 1 fotokopi) (Limited Şirket)

2) Bölünme sözleşmesi ve/veya planı (TTK 166-167), ( 1 asıl )

3) Kısmi bölünen şirket bakımından sermaye azaltılması yapılmasının söz konusu olduğu hallerde değişik şirket sözleşmesi metni (1 asıl)

4) Kısmi bölünmede, bölünen şirketin kalan net malvarlığının şirket borçlarını karşılamaya yeterli olduğuna ilişkin tespitin yapıldığı; sermaye azaltılmasına gerek olmaması durumunda ise bu hususun da tespitinin yapıldığı YMM veya SMMM raporu (1 asıl) ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporu.

5) Bakanlık veya diğer resmi kurumların iznine veya uygun görüşüne tabi olunması halinde, bu izin veya uygun görüş yazısı.

6) Yönetim organları tarafından, ayrı ayrı ya da birlikte hazırlanan bölünme raporu(TTK 169) (1 asıl).  Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile küçük ve orta ölçekli şirketlerde, bölünme raporunun düzenlenmesinden vazgeçilmesi halinde ise bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

7) Ortaklara inceleme hakkı çağrı ilanıGenel kurul kararından iki ay önce şirket ortaklarına, inceleme haklarının işaret edildiği, incelenecek belgelerin nereye tevdi edildiği ve nerelerde incelemeye hazır tutulduğu hususlarının ilan edildiği sicil gazetesi(TTK-171). Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile küçük ve orta ölçekli şirketlerde, inceleme hakkından vazgeçilmesi halinde, bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

8) Alacaklılara çağrı ilanı (1 asıl-1 fotokopi); Alacaklılarına yedişer gün ara ile üç defa yapılan ilanların yayımlandığı sicil gazetelerinin birer örneği (TTK 174 – 175)

 

 

Tam Bölünmeye katılan diğer şirketler tarafından; Kısmi Bölünmeye katılan diğer şirketler tarafından;
1) Bölünme sözleşmesi ve/veya planının onayına ilişkin genel kurul kararının noter onaylı örneği (1 adet asıl – 2 adet fotokopi)

2) Bölünme sözleşmesi ve/veya planı (TTK 166-167), ( 1 adet asıl-2 adet fotokopi)

3) Yeni kuruluş halinde kuruluş belgeleri,

4) Tam bölünen şirketin bölümlere ayrılmış malvarlığının bölümler itibarıyla değerlerinin tespitine ilişkin YMM veya SMMM raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporu,

5) Bölünen şirketin bölünmeye konu olan tapu, gemi ve fikri mülkiyet sicilleri ile benzeri sicillerde kayıtlı bulunan mal ve haklarının listesi, bunların kayıtlı olduğu siciller ile söz konusu mal ve hakların ilgili sicillerdeki kayıtlarına ilişkin bilgileri içeren beyan,

6) Varsa sermaye artırımına ilişkin belgeler,

7) Bakanlık veya diğer resmi kurumların iznine veya uygun görüşüne tabi olunması halinde, bu izin veya uygun görüş yazısı,

8) Denetime tabi şirketlerde denetçi tarafından diğer şirketlerde ise yönetim kurulu tarafından onaylanmış son bilanço veya gerektiğinde ara bilanço.

9) Yönetim organları tarafından, ayrı ayrı ya da birlikte hazırlanan bölünme raporu (TTK 169) (1 adet asıl)Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile küçük ve orta ölçekli şirketlerde, bölünme raporunun düzenlenmesinden vazgeçilmesi halinde ise bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

10) Ortaklara inceleme hakkı çağrı ilanıGenel kurul kararından iki ay önce şirket ortaklarına, inceleme haklarının işaret edildiği, incelenecek belgelerin nereye tevdi edildiği ve nerelerde incelemeye hazır tutulduğu hususlarının ilan edildiği sicil gazetesi (TTK-171). Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile; küçük ve orta ölçekli şirketlerde, inceleme hakkından vazgeçilmesi halinde, bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

11) Alacaklılara çağrı ilanıAlacaklılarına yedişer gün ara ile üç defa yapılan ilanların yayımlandığı sicil gazetelerinin birer örneği (TTK 174 – 175)

1) Bölünme sözleşmesi ve/veya planının onayına ilişkin genel kurul kararının noter onaylı örneği(1 asıl – 1 fotokopi) (Limited Şirket)

2) Bölünme sözleşmesi ve/veya planı (TTK 166-167), ( 1 asıl )

3) Yeni kuruluş halinde kuruluş belgeleri,

4) Bölünen şirketin kısmi bölünmeye konu olan malvarlığı bölümlerinin değerlerinin tespitine ilişkin YMM veya SMMM Raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporu (1 asıl)

5) Bölünen şirketin bölünmeye konu olan tapu, gemi ve fikri mülkiyet sicilleri ile benzeri sicillerde kayıtlı bulunan mal ve haklarının listesi, bunların kayıtlı olduğu siciller ile söz konusu mal ve hakların ilgili sicillerdeki kayıtlarına ilişkin bilgileri içeren beyan (1 asıl)

6) Varsa sermaye artırımına ilişkin belgeler,

7) Bakanlık veya diğer resmi kurumların iznine veya uygun görüşüne tabi olunması halinde, bu izin veya uygun görüş yazısı.

8) Yönetim organları tarafından, ayrı ayrı ya da birlikte hazırlanan bölünme raporu(TTK 169) (1 asıl)Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile küçük ve orta ölçekli şirketlerde, bölünme raporunun düzenlenmesinden vazgeçilmesi halinde ise bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

9) Ortaklara inceleme hakkı çağrı ilanıGenel kurul kararından iki ay önce şirket ortaklarına, inceleme haklarının işaret edildiği, incelenecek belgelerin nereye tevdi edildiği ve nerelerde incelemeye hazır tutulduğu hususlarının ilan edildiği sicil gazetesi(TTK-171). Ancak YMM veya SMMM nin hazırladığı Kobi Raporu ile küçük ve orta ölçekli şirketlerde, inceleme hakkından vazgeçilmesi halinde, bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belge müdürlüğe verilir.

10) Alacaklılara çağrı ilanı (1 asıl – 1 fotokopi);Alacaklılarına yedişer gün ara ile üç defa yapılan ilanların yayımlandığı sicil gazetelerinin birer örneği (TTK 174 – 175)

 

Sicile tescil

TİCARET SİCİLİ YÖNETMELİĞİ (‘’TSY’’) MADDE 129

(1) Bölünmeye katılan şirketlerin tamamı, bölünme kararlarının tescili için ilgili müdürlük veya müdürlüklere başvurmadan tescil yapılamaz.

(2) Bölünen şirket, bölünme kararını tescil ettirmeden bölünmeye katılan diğer şirketler bölünmeye ilişkin olguları tescil ettiremez.

(3) Bölünen şirketin kayıtlı olduğu müdürlüğe aşağıdaki olgular tescil edilir:

  1. a) Bölünme kararı ve tarihi.
  2. b) Bölünmenin tam veya kısmi olup olmadığı.
  3. c) Tam bölünme halinde şirketin infisah ettiği.

ç) Bölünmeye katılan diğer şirketlerin MERSİS numarası, ticaret unvanı, merkezi, kayıtlı olduğu müdürlük.

  1. d) Gereken hallerde kısmi bölünmeye bağlı olarak gerçekleştirilen sermaye azaltılması.

(4) Bölünen şirketin kayıtlı olduğu müdürlük bölünme kararının tescilini, bölünmeye katılan diğer şirketlerin kayıtlı olduğu müdürlüğe derhal bildirir.

(5) Bölünen şirketin malvarlığını devralan şirketlerin kayıtlı olduğu müdürlüğe aşağıdaki olgular tescil edilir:

  1. a) Bölünme kararı ve tarihi.
  2. b) Bölünme işlemine bağlı olarak yapılan sermaye artırımı.
  3. c) Bölünme sonucunda yeni kurulacak, şirketin kuruluşunun tescili için gerekli olan tüm bilgiler.

ç) Kısmi bölünme sonucunda yapılan sermaye artırımında çıkarılan payların, bölünen şirkete mi yoksa ortaklarına mı tahsis edildiği.

  1. d) Tam bölünme sonucu infisah eden şirketin MERSİS numarası, ticaret unvanı, varsa işletme adı ve merkezi.

(6) Bölünen şirketin malvarlığını devralan şirketler, bölünme dolayısıyla yapılacak sermaye artırımı ile bölünme kararını eş zamanlı olarak tescil ettirir. Bölünen şirketin malvarlığının yeni kurulacak şirket tarafından devralınması halinde ise bölünme kararı, kuruluşla birlikte eş zamanlı olarak tescil ettirilir. Tescili yapan müdürlük tam bölünme halinde, durumu bölünen şirketin kayıtlı olduğu müdürlüğe derhal bildirir. Tam bölünme nedeniyle infisah eden şirketin unvanı bu bildirim üzerine resen silinir.

(7) Bölünmeye katılan diğer şirketlerin kayıtlı olduğu müdürlükler; bölünen şirketin malvarlığına dahil olan tapu, gemi ve fikri mülkiyet sicilleri ile benzeri sicillerde kayıtlı bulunan ve müdürlüklerinde kayıtlı olan şirket tarafından devralınan mal ve hakların şirket adına tescilinin gecikmeksizin yapılması amacıyla; yeni hak sahiplerini, bölünme kararlarının tescili ile eş zamanlı olarak ilgili sicillere derhal bildirir.

 

Sermayenin; Azaltılması ile artırılmasının eş zamanlı olarak yapılması halinde Başvuru ve belgeler (TSY Madde 81 ve 98)

 

Sermayenin azaltılması işlemi ile birlikte eş zamanlı olarak, azaltılan miktarla aynı tutarda veya daha yüksek bir tutarda artırılmasına karar verilmesi halinde, aşağıdaki belgeler de müdürlüğe verilir:

  1. a)Sermaye azaltılması ve artırımının eş zamanlı olarak yapılmasına ilişkin genel kurul kararının noter onaylı örneği (1 asıl)
  2. b)Sermayenin azaltılması işlemi ile birlikte eş zamanlı ve aynı miktarda yapılan sermaye artırımında artırılan sermayenin tamamen ödenmesi gerekmektedir. Bu ödemeye ilişkin banka mektubu ve ödeme dekontları ibraz edilmelidir. Azaltılan sermaye tutarından daha yüksek sermaye artırımı yapılması halinde aşan kısmın dörtte birinin de ödendiğine dair banka mektubu ve ödeme dekontlarının ibraz edilmesi gerekir.  Azaltılan sermayeden daha fazla sermaye artışı için aşan tutar bakımından Sadece Anonim Şirketler aşan tutarın 1/4 ünü bloke yaptıcak olup Limited Şirketler için herhangi bir bloke/ödeme yükümlüğü yoktur.  
  3. c)Sermayenin azaltılması ve artırılmasının eş zamanlı olarak yapılmasına ilişkin hükümleri içeren değişik şirket sözleşmesi metni (1 asıl)

ç) Şirket sözleşmesi değişikliği Bakanlık veya diğer resmi kurumların iznine veya uygun görüşüne tabi olan şirketler için bu izin veya uygun görüş yazısı.

  1. d)Sermayenin tamamının ödendiğine, karşılıksız kalıp kalmadığına ve şirket özvarlığının tespitine ilişkin yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporu.

Özet ve Uyarılar

  1. a) Bölünme yoluyla yeni kuruluş yapılıyorsa kurulan şirket ana sözleşmesi bölünme planına eklenir (Kanun md. 169/3)
  2. b) Bölünmeye katılan şirketler, öngörülen ilanların yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde, istemde bulunan alacaklıların alacaklarını teminat altına almak zorundadır.
  3. c) Öngörülen teminat sağlanmadan bölünme planı veya bölünme sözleşmesi genel kurulun onayına sunulamaz.
  4. d) Bölünme ile alacaklıların alacaklarının tehlikeye düşmediği ispat edilirse teminat altına alma yükümlülüğü ortadan kalkar.
  5. e) bölünme nedeniyle alacaklılara çağrı yapıldığı için ayrıca sermaye azaltılması nedeniyle yapılması gereken alacaklılara çağrı ilanına ilişkin hükümleri uygulanmaz.
  6. f) Devralan şirket sermayesi, devreden şirket ortaklarının haklarını koruyacak oranda artırılır.
  7. g) Bölünme sebebiyle sermaye artırımında ve yeni kuruluşta kanunun ayni sermaye konulmasına ilişkin hükümleri uygulanmaz.

ğ) Devralan şirket kayıtlı sermaye sistemini benimsemiş olsa ve tavan müsait olmasa bile tavan değiştirilmeden sermaye artırılabilir.

  1. h) Bölünme yoluyla yeni şirket veya kooperatif kuruluyorsa Türk Ticaret Kanunu ve Kooperatifler Kanunu’nun kuruluşa ilişkin hükümleri uygulanır.

ı) Bölünmeye katılan şirketlerden her biri, genel kurul kararından iki ay önce merkezlerinde, halka açık anonim şirketler ayrıca SPK’nun uygun gördüğü yerlerde;

-Bölünme sözleşmesini veya bölünme planını

-Bölünme raporunu

-Son üç yılın finansal tabloları ile faaliyet raporlarını ve varsa ara bilançolarını

Ortaklarının incelemesine sunar.

  1. i) “Küçük ve orta” ölçekli şirketlerde, inceleme hakkından vazgeçilmesi halinde, bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belgenin müdürlüğe verilmesi gerekir.
  2. j) “Küçük ve orta” ölçekli şirketlerde, bölünme raporunun düzenlenmesinden vazgeçilmesi halinde ise bu hususun tüm ortaklar tarafından onaylandığını gösterir belgenin müdürlüğe verilmesi gerekir.
  3. k) Bölünen şirket, bölünme kararını tescil ettirmeden bölünmeye katılan diğer şirketler bölünmeye ilişkin olguları tescil ettiremez.
  4. l) Bölünme suretiyle bölünen şirketin malvarlığını devralan şirketler, bölünme dolayısıyla yapılacak sermaye artırımı ile bölünme kararını eş zamanlı olarak tescil ettirir.
  5. m) Bölünen şirketin malvarlığının yeni kurulacak şirket tarafından devralınması halinde ise bölünme kararı, kuruluşla birlikte eş zamanlı olarak tescil ettirilir. Tescili yapan müdürlük tam bölünme halinde, durumu bölünen şirketin kayıtlı olduğu müdürlüğe derhal bildirir. Tam bölünme nedeniyle infisah eden şirketin unvanı bu bildirim üzerine resen silinir.

 

 

 

 

  • YARGITAY KARARLARI

 

Bilgilendirme Notumuz’un bu bölümünde, şirket bölünmelerine ilişkin yaşanan hukuki ihtilafların Yargıtay nezdinde çözümüne ilişkin emsal kararlara yer verilecektir.

 

  1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/4876 E., 2019/6550 K. ve 21.10.2019 tarihli ilamı;

‘’Mahkemece tüm dosya kapsamına göre, davacıların Antalya Tarım A.Ş’de bulunan hisselerini dava dışı Titiz Agro Grup A.Ş.’ye devrettikleri ve şirket yönetim kurulunun 31.12.2013 tarih 15 numaralı tutanağı ile devrin pay defterine işlenmesine yönelik karar alındığı ve devirlerin pay defterine işlendiği, Antalya Tarım A.Ş.’nin kısmi bölünme planının 29.05.2012 tarihinde düzenlendiği, Antalya Tarım A.Ş.’nin Likya Fide A.Ş ye devir olacağının karar altına alındığı, kısmi bölünmeye esas incelemenin Antalya 1. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2012/486 Esas sayılı dosyası ile yapıldığı, tarafların bir araya gelerek 24.04.2012 tarihinde hisse satış vaadi ve hisse devrine ilişkin ilkelere dair sözleşme imzaladıkları, sözleşme kapsamında kısmi bölünme sonrası Antalya Tarım A.Ş.’de kalacak paylar hariç mevcut şirketten kısmi bölünme yolu ile ayrılacak ve yeni kurulacak şirketlerde oluşacak olan % 33.834 payın …’e satılacağına yönelik düzenlemelerin yapıldığı, tarafların 05.04.2013 tarihinde hisselerin devrine yönelik ve tüm davaların neticelendirilmesine ilişkin sözleşme imzaladıkları, davacıların kademeli olarak yapılan görüşmeler neticesinde hisselerini davalı tarafa devrettikleri, Monsanto şirketi ile Antalya Tarım A.Ş’nin sözleşmesinin sona ermiş olması sebebi ile hisse devir bedellerinin buna göre hesap edildiği, davacılar her ne kadar TBK’nın 36. maddesi kapsamında aldatıldıklarını iddia etmiş iseler de tarafların uzun süre hisse devirleri konusunda görüşmeler yaptığı, görüşmeler neticesinde şirketin finansal durumunun tamamen değerlendirildiği, davacıların tüm gelişmelerden haberdar olduğu, dinlenen tanık beyanlarından anlaşıldığı üzere tohum ıslah çalışmalarının da görüşmelerde değerlendirildiği, öncelikle davacı …’in dava dışı şirket hisselerini satın almaya karar verdiği ancak daha sonra almaktan vazgeçince bedelinin belirlenerek davacılara ödendiği, tohum ıslah çalışmasından beklenen faydanın sağlanmasının uzun yıllar alacağı, tescil edilmiş tohum olsa bile bundan kar edilip edilmeyeceği hususunun bilinemeyeceği, kaldı ki tüm bu hususların müzakere sürecinde taraflarca da değerlendirildiği, davacıların aldatıldıkları yönündeki iddialarının subut bulmadığı gerekçesiyle, asıl dava ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.’’

  • Davacı taraf, dilekçesinde müvekkillerinin yanıltılarak hisselerinin düşük bedelle satıldığını ve müvekkilinin zarara uğradığını iddia etmiştir. tarafların 05.04.2013 tarihinde hisselerin devrine yönelik ve tüm davaların neticelendirilmesine ilişkin sözleşme imzaladıkları, davacıların kademeli olarak yapılan görüşmeler neticesinde hisselerini davalı tarafa devrettikleri ifade edilerek şirketin finansal durumunun tamamen değerlendirilmesi gerekçesiyle davacı tarafın talebi reddedilmiştir.
  1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2017/2124 E., 2017/3685 K. ve 13.06.2017 tarihli ilamı;

‘’Davacı vekili, davalı ile kısmi bölünme sözleşmesi imzalandığını, davalının kiremit fabrikaları işletmelerinin bölünme konusu yapıldığını, genel kurulların sözleşmeyi onayladığını, 25.01.2007 tarihinde ticaret sicilde tescil edildiğini, ancak davalı şirkete ait bir kısım taşınmazlar ile “…” markasının devrinin gerçekleşmediğini, bölünme işleminin ticaret siciline tescille beraber geçerlilik kazandığını ileri sürerek, davaya konu taşınmazların ve markanın davacı adına tescilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, taşınmazlar yönünden davanın kabulüne, taşınmazların tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, marka yönünden pasif husumetten reddine dair verilen karar temyiz incelemesinden geçmek suretiyle kesinleşmiş ve daha sonra davacı vekilinin talebiyle tavzih kararı verilmiştir.’’

 

  1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/11718 E., 2016/8660 K. ve 03.12.2016 tarihli ilamı;

‘’Davacı vekili, davalı ile kısmi bölünme sözleşmesi imzalandığını, davalının kiremit fabrikaları işletmelerinin bölünme konusu yapıldığını, genel kurulların sözleşmeyi onayladığını, ….01.2007 tarihinde ticaret sicilde tescil edildiğini, ancak davalı şirkete ait bir kısım taşınmazlar ile ….. markasının devrinin gerçekleşmediğini, bölünme işleminin ticaret sicile tescille beraber geçerlilik kazandığını ileri sürerek, davaya konu taşınmazların ve markanın davacı adına tescilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, taşınmazlar yönünden davanın kabulüne, taşınmazların tapu kaydının iptali ile davacı adına tesciline, marka yönünden pasif husumetten davanın reddine dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce onanmıştır.’’

 

  • Bölünme işleminin şirket genel kurulunda onaylanması ve sicile tescili ile birlikte bölünme geçerlilik kazanmaktadır. Geçerlilik kazanması ile birlikte bölünme sözleşmesinde yer alan şirket aktif ve pasiflerinin devrinin gerçekleşmesi gerekmektedir.

 

 

 

 

  1. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2015/11718 E., 2016/8660 K. ve 03.12.2016 tarihli ilamı;

Davacı…yeni paydaşlara, gerçek değeri ile karşılaştırıldığında son derece komik sayılacak bir meblağ karşılığında devredilen bu arsa üzerinde, …yapılan ekspertiz incelemesinde arsanın bedelinin 25.000.000 USD olarak tespit edildiğini, bu değer üzerinden kredilendirme yapıldığını, bu işlemin bile muvazaanın ne denli açık olduğunu kanıtlamaya tek başına yeterli olduğunu, müvekkillerinin murisleri…. ve ..nun vefatı ile müvekkillerinin şirket ortağı konumuna geldiklerini, kısmi bölünme sonucu kurulan üç şirket ile gerçekleştirilmek istenen asıl amacın …’ya ait olan arsanın bu üç şirkete iştirakleri sağlanan yeni paydaşlara devri olup bu amacın sermaye artırımı kılıfı altında yapılmaya çalışıldığının sabit olduğunu, kaldı ki her üç şirkette de amaçlanan sermaye artırımının planlanan senaryonun bir parçası olduğunu ileri sürerek davacıların ortağı bulunduğu …’ya ait olan ve şirketin kısmi bölünmesi yoluyla yeni kurulan ……, ….’ye ayni sermaye olarak koyulan… bulunan 152.228,20 m2 turistik arsanın, üç şirkete ayni sermaye olarak konulmasına ve bu üç şirkette gerçekleştirilen sermaye artırımına dair hukuki işlemlerin muvazaaya dayanması sebebiyle tapu kayıtlarının iptaline, söz konusu arsanın tekrar … A.Ş. adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, … AŞ’nin 10.9.2007 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararla şirketin …, … ve…. olmak üzere kısmi olarak bölünmesine karar verildiği, davacıların murislerinin alınan bölünme kararına katılarak olumlu oy kullandığı ve kararın oybirliği ile alındığı, … AŞ’nin mülkiyetinde olan taşınmazın bölünme sonrası kurulacak şirketlere ayni sermaye olarak devredildiği, bölünme ve taşınmazın belirlenen bedel üzerinden davalı şirketlere ayni sermeye olarak devredilmesi kararına davacıların murisleri de katılmış olup davacıların değer düşüklüğü sebebine dayanmalarının kişinin kendi muvazaasına dayanamayacağından mümkün bulunmadığı, taşınmazın mukayyet değeri anılan bilirkişi raporu ile belirlenmiş olup bu bedel 256.764 TL olduğu ve bölünme ve devrin yapıldığı dönem için cari mevzuata göre taşınmazın mukayyet değerinin esas alınması zorunlu olduğu, sayılan sebeplerle davacıların bölünme kararı ve taşınmazın ayni sermaye olarak konulması işlemine karşı murislerinin alınan kararlara iştirak etmiş olmaları sebebiyle muvazaa nedenine dayanarak tapu iptal ve tescil davası açması hukuken mümkün bulunmadığı, davalı şirketlerin sermaye artırımı ve bu artırımda mevcut ortakların rüçhan haklarının kısıtlanması kararları bu şirketlerin genel kurullarınca oybirliği ile alınmış kararlar olduğu, davacılar davalı şirketlerde ortak olmayıp … A.Ş’nin davalı şirketlere ortak olmaları davacıların da … A.Ş.’ye ortak olması şeklinde aralarında dolaylı bir ilişki bulunduğu, davacılar davalı şirketlerde ortak olmadığından bu genel kurul kararlarına karşı iptal davası açma hakları bulunmadığı, alınan kararların oybirliği ile alınması karşısında davacıların ortağı olduğu … AŞ’nin de alınan karara iştirak ettiği anlaşıldığı, davacıların burada doğacak zararları var ise bunu davalı şirketlere karşı değil A.Ş’nin kendisine veya kararın alındığı genel kurullara katılan ve şirketi temsil eden ilgili yönetim kuruluna yöneltmesi gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.’’

  • Yargıtay ilamında, bölünme ve devrin yapıldığı dönem için cari mevzuata göre taşınmazın mukayyet değerinin esas alınması zorunlu olduğu ifade edilmiş olup, bölünme kararına ilişkin genel kurullarda olumlu oy veren onay verenlerin muvazaa nedenine dayanarak tapu iptal ve tescil davası açması hukuken mümkün bulunmadığı ifade edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

 

  1. DEĞERLENDİRMELERİMİZ

 

Bilgilendirme Notumuz’da ticaret şirketlerinin bölünme kavramı incelenmiş olup, bölünmeye ilişkin hukuki prosedürlere ilişkin bilgilendirmeler yapılmıştır.

 

İşbu Bilgilendirme Notu, ele aldığı konuların genel bir bakışı olarak hazırlanmıştır. Burada sağlanan bilgiler yayınlandığı gün itibariyle doğrudur.  Marmara + İyiöz Hukuk Bürosu, bu yayının dayanarak alınan herhangi bir eylemden dolayı sorumlu tutulamaz.

[1] Tekinalp, Ünal Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2015, sy 731

[2] Tekinalp, Ünal Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2015, sy 731

[3] Tekinalp, Ünal Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2013, sy 666

[4] Tekinalp, Ünal Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Bası, İstanbul 2015, sy 727

 

Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

2/2/2019 tarihli ve 30674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği (‘’Yönetmelik’’), 03.07.2020 tarihli ve 31174 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile revize edilmiştir. Şöyle ki;

 

  1. Yönetmelik’in 12’nci maddesinde yer alan;

 

‘’Genel kurul, olağan ve olağanüstü olmak üzere iki şekilde toplanır. Olağan genel kurul toplantısı, her yılın ilk altı ayı içinde yapılır.’’ ifadesindeki 6 aylık süreç, ‘’Kanunun geçici 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü saklı kalmak kaydıyla yıl” olarak değiştirilmiştir.

 

  1. Yönetmelik’in 23’üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) ve (j) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

 

Müteşebbis heyet ve genel kurulun görev ve yetkileri

“h) OSB’nin ihtiyacı olan elektrik, su, kanalizasyon, doğal gaz, arıtma tesisi, yol, haberleşme, spor tesisleri gibi altyapı ve genel hizmet tesislerinin, üretim tesislerinin, ortak sağlık ve güvenlik birimlerinin kurulması ve benzeri konularda karar almak, bu konuları da içeren OSB’nin yatırım programlarını, yeni yatırımları ve bütçesini onaylamak ve bu yatırımların gerçekleşmesi için gerekli ihale ve satın alma usul ve esaslarını belirlemek.”

“j) Yatırımlarla ilgili kredi almak ve ihtiyaç duyulması halinde bankalar ve finans kurumlarından teminat mektubu almak.”

“çç) (h) bendi kapsamında yatırımlara ilişkin ihale ve satın alma işlemlerini yürütmek ve OSB’nin ihtiyacı olan elektrik, su ve doğal gazı kamu ve özel kuruluşlardan satın alarak dağıtım ve satışını yapmak.”

 

Yönetmelik’in 23’üncü maddesindeki (p) ve (bb) bentleri yürürlükten kaldırılmıştır:

‘’p) OSB’nin yatırım programlarının, yeni yatırımlarının ve bütçesinin onaylanması.

  1. bb) OSB için yapılacak alım satım, alt yapı, sosyal tesisler, arıtma tesislerinin inşaatı ve proje dâhil tüm ihaleler konusunda alacağı kararlarla işlemlerin yürütülmesi ve ihalenin sonuçlandırılması için usul ve esasları tespit etmek.’’

Yönetmelik’in 23’üncü maddesindeki (aa) bendinde yer alan “kiralamada bağımsız” ibaresi “kiralanacak” şeklinde değiştirilmiştir.

‘’aa) Bölgenin teknik altyapı durumunu da göz önünde bulundurarak kiralanacak bölüm büyüklüğü ve sayısının belirlenmesi.’’

 

  1. Yönetmelik’iin 52’nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Kredi faiz/kar payı desteği

MADDE 52 – (1) OSB’ler yatırım projeleri için Bakanlıktan kredi faiz/kar payı desteği talebinde bulunabilir. Bakanlıkça belirlenen şartları taşıyanlardan uygun görülen OSB yatırım projeleri için bankalardan Türk Lirası cinsinden kullandırılan kredilerde faiz/kar payı desteği, bütçe imkânları doğrultusunda bütçe kaynaklarından karşılanabilir. 

(2) Azami faiz destek oranı her yıl Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.

(3) Banka kaynaklarından OSB’lere kullandırılacak kredi şartlarına ilişkin hususlar Bakanlık tarafından belirlenir.

(4) Kredi faiz/kar payı desteği;

  1. a) Diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca kullandırılan veya kamu kaynaklarından sübvanse edilen krediler,
  2. b) Kullanılmış makine ve teçhizat,
  3. c) 15/6/2012 tarihli ve 2012/3305 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Yatırımlarda Devlet Yardımları Hakkında Karar kapsamındaki faiz desteğinden yararlanan yatırım harcamaları,

ç) OSB tarafından kurulmuş ya da kurulacak gayrimenkul yatırım ortaklıklarının yatırım harcamaları, için uygulanmaz.

(5) Faiz/kar payı desteğinden yararlanan yatırım harcamaları, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının faiz desteklerinden yararlanamaz.

(6) Kullanılan kredilerin faizinin/kar payının ve anaparalarının OSB tarafından itfa planlarında belirtilen sürelerde geri ödenmemesi halinde, yapılmayan ilk ödeme, ilgili bankalar tarafından en kısa sürede Bakanlığa bildirilir ve Bakanlıkça faiz/kar payı desteği ödemeleri durdurulur. OSB’nin kredi geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirdiğinin daha sonra ilgili bankalar tarafından Bakanlığa bildirilmesi halinde, faiz/kar payı desteği ödemeleri başlangıçta öngörülen ödeme tarihlerinde herhangi bir uzatmaya gidilmeksizin tekrar başlatılır. Kredi geri ödemesindeki gecikmeye ait her türlü giderler kredi faiz/kar payı desteği kapsamı dışındadır. Kredi faizinin/kar payının ve/veya anaparalarının geri ödemesine ait yükümlülüklerin kredi dönemi boyunca art arda iki taksit aksatılması halinde faiz/kar payı desteği ödemesine son verilir.

(7) Kredinin amacı dışında kullanıldığının tespiti halinde faiz/kar payı desteği durdurulur. Bu durumda OSB tarafından Bakanlıkça ödenen tutara, ilgili bankanın bu kapsamdaki krediye uyguladığı faiz veya kâr payı oranı uygulanması suretiyle tespit edilecek meblağ, bütçeye gelir kaydedilmek üzere beş işgünü içerisinde Bakanlık Merkez Muhasebe Birimi hesabına yatırılır.

(8) Bakanlık, ikinci fıkrada belirtilen azami oranı aşmamak üzere kredi faiz/kar payı desteği puanını, ödeme şekil ve şartlarını, kanun, yönetmelik ve protokol hükümleri çerçevesinde tekrar gözden geçirmeye, gerekli hallerde değişiklik yapmaya ve ek şart koymaya yetkilidir.”

 

  1. Yönetmelik’in 60 ‘ıncı maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “6 ayı” ibaresi “1 yılı” olarak, üçüncü fıkrasında yer alan “1” ibaresi ise “2” olarak değiştirilmiştir.

Arsa tahsis iptali

MADDE 60 – (1) Tahsis edilen arsa ile ilgili olarak;

  1. a) Tahsis tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde gerçekleştireceği yapıya ait projeleri OSB’ye tasdik ettirerek yapı ruhsatını almayan,
  2. b) Yapı ruhsatı aldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde iş yeri açma ve çalışma ruhsatını almayan,
  3. c) 25/11/2014 tarihli ve 29186 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğine göre “ÇED Gerekli Değildir” veya “ÇED Olumlu” kararı almayan,katılımcılara yapılan tahsis, yönetim kurulu tarafından iptal edilir.

(2) Makul sebeplerin varlığı halinde birinci fıkranın;

  1. a) (a) bendinde belirtilen süre toplamda 1 yılı,
  2. b) (b) bendinde belirtilen süre ise toplamda 2 yılı

geçmemek üzere yönetim kurulu tarafından uzatılabilir.

(3) İkinci fıkranın (b) bendinde belirtilen sürede de inşaata başlanmış ve yapı kullanma izni alamamış katılımcılar için ise bu süre toplamda 2 yılı geçmemek üzere Bakanlık tarafından uzatılabilir.

 

 

  1. Yönetmelik’in 65’inci maddesinin ikinci fıkrasının sonuna aşağıdaki cümleler eklenmiştir:

 

Alt yapı tesisleri kurma ve işletme hakkı

 

“Ayrıca, OSB’lerin Bakanlığın iznini alarak kurdukları anonim şirketler, yatırımcının yazılı talebine istinaden OSB mülkiyetindeki parseller de dâhil olmak üzere OSB içinde yer alan sanayi parselleri ve hizmet destek alanında bulunan parsellerin üst yapılı veya üst yapısız alışına, satışına, kiralanmasına ve üst hakkı kurulmasına ilişkin işlem tesis edebilirler. OSB’lerin kuracağı şirketler, katılımcı hak ve yükümlülüklerine sahiptir.  Bu şirketlerin ana sözleşmesinde, hisselerin tamamının OSB’lerde kalacağı ve bu hükmün değiştirilemeyeceği hususuna yer verilir. Bakanlık, OSB’lerin kuracağı anonim şirketin ana sözleşmesi, ortaklık yapısı, işleyişi, faaliyetleri ve diğer hususları hazırlayacağı usul ve esaslar ile belirlemeye yetkilidir.”

 

  1. Yönetmelik’in 83’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “her yılın ilk altı ayı” ibaresi “yıl” olarak değiştirilmiştir.

 

(3) Olağan genel kurul, her yıl mali, dört yılda bir seçimli olmak üzere her yıl yapılır.

 

  1. Yönetmelik’te değişiklik yapılmasına dair yönetmelik, yayımı tarihinde (03.07.2020) yürürlüğe girmiştir.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 13’üncü Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ

17 Mayıs 2020 tarihli ve 31130 sayılı Resmi Gazete’de 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (‘’Kanun’’) Geçici 13’üncü Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ (‘’Tebliğ’’) yayımlanmış olup, Bilgilendirme Notumuz’da Tebliğ’e ilişkin değerlendirmeler yapılacaktır.

 

  1. KANUN’UN GEÇİCİ 13’ÜNCÜ MADDESİ HAKKINDA

 

17/04/2020 tarihli ve 31102 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Yeni Koronavirüs (Covid-19) Salgınının Ekonomik Ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (‘’7244 Sayılı Kanun’’) ile Kanun’a geçici 13’üncü madde eklenmiştir:

 

Kanun’un geçici 13’üncü maddesi;

 

‘’(1) Sermaye şirketlerinde, 30/9/2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının dağıtımına karar verilebilir, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez, genel kurulca yönetim kuruluna kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez. Devlet, il özel idaresi, belediye, köy ile diğer kamu tüzel kişilerinin ve sermayesinin yüzde ellisinden fazlası kamuya ait fonların, doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip olduğu şirketler hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz. Bu fıkrada belirtilen süreyi üç ay uzatmaya ve kısaltmaya Cumhurbaşkanı yetkilidir.

(2) Genel kurulca 2019 yılı hesap dönemine ilişkin kâr payı dağıtımı kararı alınmış ancak henüz pay sahiplerine ödeme yapılmamışsa veya kısmi ödeme yapılmışsa, 2019 yılı net dönem kârının yüzde yirmi beşini aşan kısma ilişkin ödemeler birinci fıkrada belirtilen sürenin sonuna kadar ertelenir.

(3) Bu maddenin kapsamına giren sermaye şirketlerine ilişkin istisnalar ile uygulamaya dair usul ve esasları belirlemeye, Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşünü almak suretiyle Ticaret Bakanlığı yetkilidir.’’ şeklindedir.

7244 Sayılı Kanun,  2019 yılı faaliyet döneminde elde edilen net kârın dağıtımına %25 şeklinde oransal bir sınırlama getirirken, 2019 yılından önceki faaliyet yıllarına ilişkin elde edilen net kârın dağıtımına ve ayrıca serbest yedek akçelerin dağıtımına tamamen yasaklama getirmektedir. Bu düzenleme ile birlikte, 17.04.2020 tarihinden önce, şirketin 2019 faaliyet yılına ilişkin net karın %25’i veya daha azının dağıtılmasına karar verilmişse bu orana göre pay sahiplerinin payına düşecek tutarların tamamı pay sahiplerine ödenebilecek ancak net kârın %25’ini aşan oranda dağıtılmasına karar verilmişse ve 17.04.2020 tarihi itibariyle henüz kâr payları ödenmemişse veya bir kısmı ödenmişse bu oranın altında kâr payı ödemesi yapılabilecektir. Ancak her halde, net karın %25’ini aşan kısmı 30.09.2020 tarihine kadar pay sahipleri tarafından talep edilemeyecek ve ödeme yapılmayacaktır.

 

  1. TEBLİĞ İLE GETİRİLEN DÜZENLEMELER

 

  1. Kar Payı Ve Kar Payı Avansı Dağıtım Esasları

 

Tebliğ’in 4’üncü maddesinde kar payı ve kar payı avansı dağıtım esasları düzenlenmiş olup;

 

‘’1) Sermaye şirketlerinde, Kanunun geçici 13’üncü maddesinin yürürlüğe girmesinden 30/9/2020 tarihine kadar 2019 yılı net dönem kârının, yalnızca yüzde yirmibeşine kadarının nakden dağıtımına karar verilebilir, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemez. Bu sınırlama, Kanunun 462 nci maddesi uyarınca iç kaynaklardan yapılacak sermaye artırımında uygulanmaz.

(2) Sermaye şirketlerinde genel kurul tarafından birinci fıkradaki sürenin sonuna kadar yönetim organına kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemez.

(3) Kanunun geçici 13 üncü maddesinin yürürlüğe girmesinden önce genel kurulca kâr payı dağıtımı kararı alınmış, ancak henüz pay sahiplerine ödeme yapılmamışsa veya kısmi ödeme yapılmışsa, birinci fıkrada yer alan sınırı aşan kısma ilişkin ödemeler ile hesap döneminde zarar edilmiş olmasına karşın serbest yedek akçelerden dağıtım kararı alınmışsa henüz ödenmemiş kısma ilişkin tüm ödemeler birinci fıkrada belirtilen sürenin sonuna kadar ertelenir. Ertelenen ödemelere ilişkin olarak faiz tahakkuk ettirilmez.

(4) Genel kurulca yönetim organına kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilmişse, avans ödemeleri birinci fıkrada belirtilen sürenin sonuna kadar ertelenir.’’ şeklindedir.

  • 7244 Sayılı Kanun ile yürürlüğe giren geçici 13’üncü maddenin uygulanması esaslarında ilk olarak; Kanunun geçici 13’üncü maddesinin yürürlüğe girmesinden (17/04/2020) 30/9/2020 tarihine kadar şirket 2019 yılı net dönem kârının, yalnızca yüzde yirmi beşine kadarının nakden dağıtımına karar verilebileceği, geçmiş yıl kârları ve serbest yedek akçeler dağıtıma konu edilemeyeceği ifade edilmiştir.

 

  • 7244 Sayılı Kanun’un geçici 13’üncü maddesinin yürürlüğe girmesinden önce genel kurulca kar dağıtım kararı alınmış ancak henüz pay sahiplerine ödeme yapılmamış veya kısmi ödeme yapılmış ise, ödenmemiş kısa ilişkin tüm ödemeler 30/09/2020 tarihine kadar ertelenecektir.

 

  • Kanun’un 462’nci maddesinde yer alan iç kaynaklardan sermaye artırımı uygulaması ise istisna getirilmiştir; esas sözleşme veya genel kurul kararıyla ayrılmış ve belirli bir amaca özgülenmemiş  yedek  akçeler ile  kanuni yedek akçelerin serbestçe kullanılabilen kısımları ve mevzuatın bilançoya konulmasına ve sermayeye eklenmesine izin verdiği fonlar sermayeye dönüştürülerek sermaye iç kaynaklardan artırılabilecektir.

 

  • 30/9/2020 tarihine kadar, şirket genel kurulu tarafından yönetim organına kâr payı avansı dağıtımı yetkisi verilemeyecektir.

 

  1. Kar Dağıtımına İlişkin İstisnalar

Tebliğ’in 5’inci maddesinde aşağıda sayılı şirketler, kar dağıtımı yasağı kapsamından istisna tutulmuştur;

  1. 25/8/1999 tarihli ve 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunununek-2 nci ve geçici 23 üncü maddesi uyarınca yeni koronavirüs (Covid-19) kaynaklı zorlayıcı sebep gerekçesiyle kısa çalışma ödeneğinden ve/veya ücretsiz izne ayrılanlardan 4447 sayılı Kanunun geçici 24 üncü maddesi uyarınca nakdi ücret desteğinden yararlandırılanları istihdam edenler ile 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanunun geçici 20 nci maddesi ve ilgili Kararlar uyarınca Hazine destekli kredi kefaleti kullanan ve halen kapanmamış kredi borç bakiyesi bulunanlar hariç, 120.000 Türk Lirası ve altında kâr payı dağıtımı kararı alınan şirketler,

 

  1. Pay sahiplerince, dağıtımına karar verilen kâr payının yarısından fazlasının, Kanun hükümleri çerçevesinde başka bir sermaye şirketine olan sermaye taahhüt borcunun nakden ve defaten ifasında kullanılması şartıyla, kâr payı dağıtımı kararı alınan şirketler,

 

  1. Pay sahiplerince, dağıtımına karar verilen kâr payının, imzalanan kredi sözleşmeleri veya proje finansman sözleşmeleri kapsamında 4 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen sürenin sonuna kadar muaccel hale gelen yükümlülüklerin ifasında nakden kullanılması şartıyla, kâr payı dağıtımı kararı alınan şirketler.

 

  1. Bakanlıktan Uygun Görüş Alınması

Tebliğ’in 6’ncı maddesinde, 5’inci maddede sayılan istisnai hallerde yapılacak kar dağıtımı, Ticaret Bakanlığı’ndan (‘’Bakanlık’’) uygun görüş alınması şartına bağlanmıştır. Bakanlıktan alınacak uygun görüşü ile birlikte, 5’inci maddede sayılı şirketler kar dağıtımı yapabilecektir. Bakanlık’a yapılacak başvurularda, genel kurul yapılmasına ilişkin yönetim organı kararının noter onaylı örneği, şirketin hesap dönemine ilişkin finansal durum tablosu ile kâr veya zarar tablosuna ek olarak aşağıdaki belgeler Genel Müdürlüğe sunulacaktır:

  1. a) 5 inci maddenin (a) bendinde öngörülen istisna uyarınca kâr payı dağıtımı yapılacak şirketlerde; anılan bentte belirtilen desteklerden yararlanılmadığına ilişkin ilgili kurumlardan alınacak tevsik edici belge,
  2. b) 5 inci maddenin (b) bendinde öngörülen istisna uyarınca kâr payı dağıtımı yapılacak şirketlerde; dağıtılacak kâr payının yarısından fazlasını alma hakkı olanların başka bir sermaye şirketine olan sermaye taahhüt yükümlülüğünü tevsik edici belge,
  3. c) 5 inci maddenin (c) bendinde öngörülen istisna uyarınca kâr payı dağıtımı yapılacak şirketlerde; kredi sözleşmeleri ve proje finansman sözleşmeleri kapsamında ifa yükümlülüklerini tevsik edici belge.
  4. Esas Alınacak Finansal Tablolar

Kâr payının hesaplanmasında; finansal tablolarını Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu tarafından belirlenen standartlara uygun hazırlamak zorunda olanlar tarafından Kanun’un 88’inci maddesine göre hazırlanan, bunlar dışında kalanlar tarafından ise 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre hazırlanan finansal tablolar esas alınacaktır.

Dağıtılması öngörülen kâr payı tutarı, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na göre tutulan kayıtlarda bulunan kâr dağıtımına konu kaynakların toplam tutarını aşamayacaktır.

 

 

  1. DEĞERLENDİRMELERİMİZ

 

Söz konusu düzenleme ile Koronavirüs salgınının olumsuz ekonomik etkilerinin önüne geçilmesi ve sermaye şirketlerinin (anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş şirketler) mevcut öz kaynaklarının korunması amaçlanarak, şirket nakit kar dağıtımları 30/09/2020 tarihine kadar ertelenmiş ve Tebliğ ile bu düzenlemenin uygulamadaki yeri detaylandırılmıştır.

 

İşbu Bilgilendirme Notu, ele aldığı konuların genel bir bakışı olarak hazırlanmıştır. Burada sağlanan bilgiler yayınlandığı gün itibariyle doğrudur. Marmara+ İyiöz Hukuk Bürosu, bu yayının dayanarak alınan herhangi bir eylemden dolayı sorumlu tutulamaz.

 

İşyeri Kiralarına İlişkin Ertelenen Kanun Hükümlerinin 1 Temmuz 2020 Tarihi İtibariyle Yürürlüğe Girmesi

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu (‘’Kanun’’) 2012 yılında yürürlüğe girmiş olup, Kanun’un tüm hükümleri aynı tarihte yürürlüğe girmemiştir. Kiracının tacir olduğu ve kiralanan yerin iş yeri olduğu kira ilişkilerini inceleyen dokuz madde hükmünün yürürlük tarihi 1 Temmuz 2020 tarihine kadar ertelenmiştir.

 

Kanun hükümleri uyarınca, kira ilişkisini düzenleyen maddeler kiracıyı koruma yaklaşımı barındırmaktadır. Kanun, kira sözleşmesi çerçevesinde kiralayanın daha güçlü konumda olduğunu kabul eder ve kiracıyı korumak adına nisbi emredici hükümlere yer vererek, dengeyi korumayı amaçlar. Ancak kiracının tacir olduğu kira sözleşmelerinde, kanun koyucu kiracının yeterli finansal güce sahip olduğunu gözettiğinden, herhangi bir tarafın nisbi emredici hükümlerle daha fazla korunmaması gerektiği kanaatine varılmıştır.

 

Kanun’da kiracıları farklı yönlerden koruyan dokuz madde hükmünün (323, 325, 331, 340, 342, 343, 344, 346, 354) yürürlük tarihi 1 Temmuz 2020 tarihine kadar ertelenmiştir.

 

Bilgilendirme notumuzda; 1 Temmuz 2020 tarihinde kiracısının tacir olarak sayılan kişiler ile özel hukuk ve kamu hukuku tüzel kişileri olduğu iş yerleri için yürürlüğe girecek olan hükümler meydana gelecek farklılıklar incelenecektir.

 

  1. KİRA İLİŞKİSİNİN DEVRİ (Kanun md. 323)

 

Kanun’un 323’üncü maddesi;

 

’Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasını almadıkça, kira ilişkisini başkasına devredemez. Kiraya veren, işyeri kiralarında haklı sebep olmadıkça bu rızayı vermekten kaçınamaz. Kiraya verenin yazılı rızasıyla kira ilişkisi kendisine devredilen kişi, kira sözleşmesinde kiracının yerine geçer ve devreden kiracı, kiraya verene karşı borçlarından kurtulur. İşyeri kiralarında devreden kiracı, kira sözleşmesinin bitimine kadar ve en fazla iki yıl süreyle devralanla birlikte müteselsilen sorumlu olur.’’ şeklindedir.

 

Bu hükümde kiraya vereni ilgilendiren kısım, kiraya verenin haklı sebep olmadıkça kira ilişkisinin devrine rıza vermekten kaçınılamayacağıdır.

Kanun hükmünde, kiraya verenin yazılı rızasıyla kira ilişkisi kendisine devredilen kişi kiracının yerine geçer ve devreden kiracı, kiraya verene karşı borçlarından kurtulur. Ancak; işyeri kiralarında kira ilişkisini devreden kiracı, kira sözleşmesinin bitimine kadar ve en fazla iki yıl süreyle devralanla birlikte müteselsilen sorumlu olmaktadır.

Bu hükmün yürürlüğe girmesiyle birlikte iş yeri kiralarında kiraya veren, haklı bir sebep olmadıkça kira sözleşmesinin devri için rıza göstermekten kaçınamayacaktır.

 

  1. KİRA SÖZLEŞMESİNİN ERKEN FESİH HALİ (Kanun md. 325)

 

Kanun’un 325’inci maddesi;

 

‘’Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder. Kiracının bu sürenin geçmesinden önce kiraya verenden kabul etmesi beklenebilecek, ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır yeni bir kiracı bulması hâlinde, kiracının kira sözleşmesinden doğan borçları sona erer. Kiraya veren, yapmaktan kurtulduğu giderler ile kiralananı başka biçimde kullanmakla elde ettiği veya elde etmekten kasten kaçındığı yararları kira bedelinden indirmekle yükümlüdür.’’ şeklindedir.

 

Bu madde hükmü, kiracının kira sözleşmesinde yer alan tarihten önce sözleşmeyi feshetmesi halinde, kira sözleşmesinin kiralanın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için daha devam edeceğini ifade etmektedir. Ayrıca kiracının aynı koşullarla yeni bir kiracı bulmuş olması hali de, kiracının borçlarını sona erdirmektedir.

 

Erken fesih halinde;

 

  1. Kiracının, kira sözleşmesinden doğan borçları kiralananın benzer koşullarla kiraya verilebileceği makul bir süre için devam edecektir.
  2. Kiracının yerine bulduğu yeni kiracının ödeme gücüne sahip ve kira ilişkisini devralmaya hazır olması gerekmektedir.

 

  1. Kiraya veren, yapmaktan kurtulduğu giderler ile kiralananı başka biçimde kullanmakla elde ettiği veya elde etmekten kasten kaçındığı yararları kira bedelinden mahsup edecektir.

 

Kiralananın erken tahliyesi halinde kural olarak kiracı, kira süresinin sonuna kadarki kira bedelinden sorumludur. Ancak; bu hüküm ile kiracının yükümlülüğü sınırlandırılmıştır. 1 Temmuz 2020 tarihi itibariyle, kiracı erken fesih durumunda Kanun hükmündeki şartlar altında yeni kiracı bularak makul süre için öngörülen kira miktarını ödememe hakkından yararlanabilecektir.

 

  1. KİRA SÖZLEŞMESİNİN OLAĞANÜSTÜ FESİH HALİ (Kanun md. 331)

 

Kanun’un 331’inci maddesi;

 

’Taraflardan her biri, kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hâle getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda, sözleşmeyi yasal fesih bildirim süresine uyarak her zaman feshedebilir. Hâkim, durum ve koşulları göz önünde tutarak, olağanüstü fesih bildiriminin parasal sonuçlarını karara bağlar.’’ şeklindedir.

 

Kira sözleşmesinin devamının taraflarca beklenemeyecek durumda olması halinde olağanüstü fesih hükmüne dayalı olarak kira ilişkisinin sonlandırılması söz konusudur.

 

Mülga 808 sayılı Borçlar Kanunu’nun (‘’eBK’’), 264’üncü maddesinde kira sözleşmesinin kiracı tarafından olağanüstü sebeple feshi halinde, bu önemli sebeplerin ispat edilmesi gerektiği ve her halde kiracının en az 6 (altı) aylık kira bedeli tutarında tazminat ödemesi gerektiği hüküm altına alınmıştır. Yeni düzenlemede, Kanun hükmünün son cümlesinde hakimlere tanınan hak; olağanüstü feshe dayalı tazminat davalarında, tazminat miktarının hakimlerce belirlenmesine ilişkindir. Bu çerçevede, ödenecek tazminatın miktarı hakimler tarafından belirlenecektir.

 

 

 

Kanun hükmü uyarınca kira ilişkisinin devamını kendisi için çekilmez hale getiren önemli sebeplerin varlığı durumunda; yasal fesih bildirim süresinde (her 6 aylık dönem sonu için en az 3 ay önce bildirim yapılması suretiyle) kira sözleşmesinin feshedilebileceği belirtilmiştir. Bu hüküm de, 1 Temmuz 2020 tarihi itibariyle yürürlüğe girecektir.

 

  1. BAĞLANTILI SÖZLEŞME (Kanun md. 340)

 

Kanun’un 331’inci maddesi;

 

‘’Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmenin kurulması ya da sürdürülmesi, kiracının yararı olmaksızın, kiralananın kullanımıyla doğrudan ilişkisi olmayan bir borç altına girmesine bağlanmışsa, kirayla bağlantılı sözleşme geçersizdir.’’ şeklindedir.

 

Bağlantılı sözleşme yasağı konut ve çatılı işyerleri için söz konudur. Kiracının yararına olmayan veya kiralanın kullanımıyla doğrudan ilişkili olmayan sözleşmeler bu hüküm kapsamında geçersiz sayılacaktır. Bağlantılı sözleşmeler kira sözleşmesine ek bir protokol ile yapılacağı gibi, ayrı bir sözleşme şeklinde de tarafları borç altına sokabilmektedir.

 

Kiracının aleyhine durum teşkil edecek, kiracıyı borç altına sokan bağlantılı sözleşme halleri bu hüküm ile geçersiz sayılmıştır.

 

  1. KİRACININ GÜVENCE VERMESİ (DEPOZİTO) (Kanun md. 342)

 

Kanun’un 342’nci maddesi;

 

‘’Konut ve çatılı işyeri kiralarında sözleşmeyle kiracıya güvence verme borcu getirilmişse, bu güvence üç aylık kira bedelini aşamaz. Güvence olarak para veya kıymetli evrak verilmesi kararlaştırılmışsa kiracı, kiraya verenin onayı olmaksızın çekilmemek üzere, parayı vadeli bir tasarruf hesabına yatırır, kıymetli evrakı ise bir bankaya depo eder. Banka, güvenceleri ancak iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesiyle ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebilir. Kiraya veren, kira sözleşmesinin sona ermesini izleyen üç ay içinde kiracıya karşı kira sözleşmesiyle ilgili bir dava açtığını veya icra ya da iflas yoluyla takibe giriştiğini bankaya yazılı olarak bildirmemişse banka, kiracının istemi üzerine güvenceyi geri vermekle yükümlüdür.’’ şeklindedir.

 

Söz konusu hükümde kiracının güvence (depozito) vermesi kararlaştırılmışsa, vereceği depozitonun 3 aylık kira bedelini aşamayacağı belirtilerek, depozito için üst sınırlandırma yapılmıştır.

 

Hükmün devamında, güvence bedelinin para veya kıymetli evrak verilmesi kararlaştırılmışsa kiracının, kiraya verenin onayı olmaksızın çekilmemek üzere, parayı vadeli bir tasarruf hesabına yatıracağı, kıymetli evrakı ise bir bankaya depo edeceği hüküm altına alınmıştır.

 

Son olarak güvencelerin iadesi halinde, bankanın, güvenceleri ancak iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesiyle ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebileceği ifade edilmiştir.

 

Kanun hükmü uyarınca güvence bedeli miktar olarak üç aylık kira bedeliyle sınırlanmış ve bunların para veya kıymetli evrak olması halinde bankaya yatırılması zorunlu hale getirilmiştir. Mevcut durumda taraflar sözleşme özgürlüğü çerçevesinde güvence bedelini özgürce belirleyebilmektedir. Hükmün yürürlüğe girmesi ile birlikte güvence bedeli miktar olarak sınırlanacaktır. Ayrıca depozito, kiracı ve iş yeri sahibinin ortak hesabına yatırılacak ve sözleşme bittiğinde iş yeri sahibi ancak mahkeme kararıyla depozitodan kesinti yapabilecektir.

 

  1. KİRA BEDELİNİN BELİRLENMESİNE İLİŞKİN HÜKÜMLER (Kanun md. 343-344)

 

Kanun’un 343 ve 344’üncü madde hükümleri;

 

’Kira sözleşmelerinde kira bedelinin belirlenmesi dışında, kiracı aleyhine değişiklik yapılamaz.’’

 

‘’ Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılmamışsa, kira bedeli, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak hakkaniyete göre belirlenir.

Taraflarca bu konuda bir anlaşma yapılıp yapılmadığına bakılmaksızın, beş yıldan uzun süreli veya beş yıldan sonra yenilenen kira sözleşmelerinde ve bundan sonraki her beş yılın sonunda, yeni kira yılında uygulanacak kira bedeli, hâkim tarafından tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranı, kiralananın durumu ve emsal kira bedelleri göz önünde tutularak hakkaniyete uygun biçimde belirlenir. Her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedeli, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre değiştirilebilir. Sözleşmede kira bedeli yabancı para olarak kararlaştırılmışsa 20/2/1930 tarihli ve 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun hükümleri saklı kalmak şartıyla, beş yıl geçmedikçe kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Ancak, bu Kanunun, “Aşırı ifa güçlüğü” başlıklı 138 inci maddesi hükmü saklıdır. Beş yıl geçtikten sonra kira bedelinin belirlenmesinde, yabancı paranın değerindeki değişiklikler de göz önünde tutularak üçüncü fıkra hükmü uygulanır.’’ şeklindedir.

 

Bu madde hükmü, kira bedelinin kiralayan tarafından uygulanabilecek maksimum kira artış sınırını düzenlemektedir. Söz konusu madde hükmünde, kira bedelindeki artışın, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksinin on iki aylık ortalamasından fazla olamayacağı ifade edilmiştir. Bugün itibariyle, kira sözleşmelerine uygulanan kir artışı bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksinin on iki aylık ortalamasından fazla olamamaktadır. Ancak ticari kira ilişkilerinde herhangi bir sınırlama mevcut değildir. Uygulamada, kiraya verenler yüksek oranda kira artışı belirleyebilmekte ve kiracıların kira bedelini ödemekte zorluklarla karşılaşmasına sebebiyet vermektedir.

 

  1. 344’üncü maddenin 1. fıkrasında; kira bedeli artış oranına ilişkin sınırlama yapılmış olup, kira bedeli artış oranının, bir önceki kira yılında tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. Tarafların kira sözleşmesiyle belirledikleri kira artış oranı, bu hükümde belirtilen oranda geçerli olacaktır.

 

  1. 344’üncü maddenin 2. fıkrasında; taraflarca anlaşma yapılmamışsa, kira bedelinin, bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki on iki aylık ortalamalara göre değişim oranını geçmemek koşuluyla hâkim tarafından, kiralananın durumu göz önüne alınarak belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

 

  1. 344’üncü maddenin 3. fıkrasında; her beş yıldan sonraki kira yılında bu biçimde belirlenen kira bedelinin, önceki fıkralarda yer alan ilkelere göre değiştirilebileceği hüküm altına alınmıştır. Hakimden kira bedelinin uyarlanmasının talep edilebilmesi için; beş yıldan uzun süreli kira sözleşmesinin varlığı söz konusu olmalıdır ve tarafların öncesinde anlaşma yapmış olmaları önem teşkil etmeyecektir.

 

  1. 344’üncü maddenin 4. fıkrasında; sözleşmede kira bedelinin yabancı para olarak kararlaştırılma halinde, Kanun’da yer alan aşırı ifa güçlüğü hariç olmak üzere beş yıl geçmedikçe kira bedelinde artış yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır.

 

İşbu hükmün 1 Temmuz 2020 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte, kira artış oranları sınırlanacak ve bu kapsamda kira sözleşmelerinde yer alan herhangi bir kira artış hükmünün Kanun’da belirlenen üst sınırı aşması halinde bu hüküm uyarınca geçerlilik kazanamayacaktır.

 

  1. VADEDEN ÖNCE MUACCEL OLMA VE CEZAİ ŞART (Kanun md. 346)

 

Kanun’un 346’ncı madde hükmü;

 

‘’Kiracıya, kira bedeli ve yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Özellikle, kira bedelinin zamanında ödenmemesi hâlinde ceza koşulu ödeneceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir.’’ şeklindedir.

 

Bu hüküm kira sözleşmelerine iki alanda sınırlama getirmiştir. Bunlardan ilki, kiracıya kira ve yan giderler dışında başka herhangi bir ödeme yükümlülüğü getirilemeyeceğine ilişkindir. Uygulamada bu giderler bakım ve tamir giderleri, asansör masrafları gibi karşımıza çıkmaktadır.

 

Bu hükmün yürürlüğe girmesiyle birlikte, kiracının kira ve yan giderler dışında herhangi bir ödeme yükümlülüğü bulunmayacaktır.

 

Sınırlama getirilen diğer alan ise kira bedelini ödememe/geç ödeme halinde kiracını cezai şart ödemesi veya sonraki tüm kira bedellerinin muaccel olmasına ilişkin düzenlemedir. Ancak 1 Temmuz 2020 tarihine kadar doğmuş cezai şart ve muaccel kira bedelleri geçerli olacak ve kiraya veren tarafından talep edilebilecektir. Özetle bu hüküm, 1 Temmuz 2020 sonrasında geçerli olmak üzere yürürlüğe girecektir.

 

Bu hükmün yürürlüğe girmesiyle birlikte, kiracı aleyhine düzenlenen cezai şart hükümleri ve vadeden önce muaccel olma şartlarını düzenleyen kira sözleşmesi hükümleri geçersiz sayılacaktır.

 

  1. DAVA SEBEPLERİNİN SINIRLILIĞI (Kanun md. 354)

 

Kanun’un 354’üncü madde hükmü;

 

‘’Dava yoluyla kira sözleşmesinin sona erdirilmesine ilişkin hükümler, kiracı aleyhine değiştirilemez.’’ şeklindedir.

 

Bu hüküm ile birlikte, kira sözleşmelerine kiracı aleyhine getirilebilecek tahliye sebepleri gibi hükümlerin eklenemeyeceği ifade edilmektedir. Yargıtay kararlarında da, kira sözleşmesi hükümlerinin kiracı aleyhine değiştirilmesi halinde kira sözleşmesinin feshiyle birlikte, tahliye kararı da verilebileceği ifade edilmektedir.

 

Bu hükmün yürürlüğe girmesi ile birlikte, kira sözleşmelerinin sona erdirilmesine ilişkin hükümler kiracı aleyhine değiştirilemeyecektir.

 

 

  • DEĞERLENDİRMELERİMİZ

 

Bilgilendirme Notumuz’da değerlendirilen Kanun hükümlerinin, 1 Temmuz 2020 itibarıyla yürürlüğe girmesiyle birlikte, mevcut kira sözleşmelerinde Kanun’a aykırı olarak yer alan maddeler kendiliğinden geçersiz hale gelecektir.

 

İşbu Bilgilendirme Notu, ele aldığı konuların genel bir bakışı olarak hazırlanmıştır. Burada sağlanan bilgiler yayınlandığı gün itibariyle doğrudur. Marmara + İyiöz Hukuk Bürosu, bu yayının dayanarak alınan herhangi bir eylemden dolayı sorumlu tutulamaz.

Koronavirüs Salgını Nedeniyle Şehir Giriş / Çıkış Tedbirlerine İlişkin Bilgilendirme Notu

Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulunun önerileri ve Cumhurbaşkanı’nın talimatları doğrultusunda, İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi ile Umumi Hıfzısıhha Kanunu’nun 27’nci ve 72’nci maddesi kapsamında; T.C. İçişleri Bakanlığı’nın 03.04.2020 tarih, 89780865-153- sayılı Şehir Giriş/Çıkış Tedbirleri ve Yaş Sınırlaması konulu yazısı ile şehir dışına çıkışlara kısıtlama getirilmiştir. Büyükşehir statüsündeki 30 ilimiz (Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Hatay, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Ordu, Sakarya, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon, Van) ile Zonguldak ili ile Zonguldak il sınırlarından kara, hava ve deniz yolu ile (toplu ulaşım aracı, özel araç ve yaya vb.) yapılacak tüm giriş/çıkışlar 03 Nisan 2020 Cuma günü saat 24.00’den itibaren 15 günlük bir süre için geçici olarak durdurulmuştur.

 

Bu kararın istisnaları ise şöyle sıralanmıştır:

 

  1. Temel ihtiyaç (gıda/temizlik vb.) malzemeleri ile ilaç ve tıbbi malzemeler başta olmak üzere tüm ticari faaliyetlerin sürekliliği için gerekli olan ürün ve/veya malzemelerin lojistiği, üretimi ve naklinde yurt içi ve dışı taşımacılık kapsamında görevli olanlar ve araçları; malın cinsi, teslimat yeri/alıcı adresi, teslimat tarihini gösteren taşıma irsaliyesi, teslimat makbuz veya fatura vb. belgeler ile giriş/çıkış yapabileceklerdir.

 

  1. Yurt içinde ticari yük/yolcu taşımacılığı yapanlar ile uluslararası yük taşımacılığı yapanların giriş-çıkış yasağı getirilen illerimizden transit şekilde geçişlerine müsaade edilecektir.

 

  1. Doğalgaz, elektrik, petrol sektöründe enerji arz güvenliğinin ihtiyaç duyduğu malzemenin nakli ve üretiminin gerçekleşmesinde görevli olanlar ve araçları; enerji sektöründe görevli olduklarına dair ilgili şirket tarafından düzenlenecek olan görev belgesi ve/veya sevk irsaliyesi ile giriş/çıkış yapabileceklerdir.

 

  1. Çalışma hayatı içerisinde yer alan yönetici, çalışan ya da işyeri sahiplerinin ikamet ve işyerlerinin farklı illerde bulunması durumunda iller arasındaki giriş/çıkışları; bu durumu ispatlayan (yerleşim yeri/ikamet belgesi, SGK kayıt belgesi) belgeleri ibraz etmek şartı ile yapılabilecektir.

 

  1. Başta sağlık ve güvenlik olmak üzere kamu görevi ve hizmetinin sürekliliğinin sağlanmasında görevli olanlar; görevli olduklarına dair belge veya kimlikle giriş/çıkış yapabileceklerdir.

 

Bu istisnalara girmeyenler için ise, Valilik/Kaymakamlık tarafından düzenlenecek “Seyahat İzin Belgesi” ile giriş/çıkış yapabilecekleri hüküm altına alınmıştır.

 

İçişleri Bakanlığı, 05.04.2020 tarihinde ise araç giriş-çıkış yasağı getirilen büyükşehir statüsündeki 30 il ile Zonguldak’ta hangi durumlarda “seyahat kısıtlaması için istisnalar” getirileceği ile ilgili olarak valiliklere ek bir genelge göndermiştir.

 

Buna göre; tedavi olduğu hastaneden taburcu olanlar, kendisi veya eşinin, vefat eden birinci derece yakını ya da kardeşinin cenazesine katılmak için seyahat edecek olanlar, bulunduğu şehre son 5 gün içerisinde gelen ve kalacak yeri olmayanlar, askerlik hizmetini tamamlayanlar, cezaevlerinden salıverilenler valilik/kaymakamlıklar bünyesinde oluşturulan “Seyahat İzin Kurullarınca” seyahat izin belgesi verilebilecektir.

 

Seyahat izin belgesi talepleri “İçişleri Bakanlığı’na ait Alo 199” hattı, “İçişleri Bakanlığı E- Başvuru” sistemi ile valilik ve kaymakamlıklardaki seyahat izin kurullarına doğrudan başvuru şeklinde gerçekleştirilecektir.

Paket Tur Sözleşmeleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

15.05.2020 tarihli ve 31128 sayılı Resmi Gazete’de Paket Tur Sözleşmeleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik (‘’Yönetmelik’’) yayımlanmış olup, Bilgilendirme Notumuzda Yönetmelik’e eklenen geçici madde hükmü incelenmiştir.

 

  1. YÖNETMELİK’E EKLENEN GEÇİCİ MADDE HÜKMÜ

“Covid-19 salgını nedeniyle sözleşmenin feshi

 (1) Bu Yönetmeliğin 16 ncı maddesi kapsamında yapılan bedel iadelerinin, fesih bildiriminin paket tur düzenleyicisi veya aracısına ulaşmasından itibaren on dört gün içerisinde yapılması esastır. Ancak, COVİD-19 salgını nedeniyle, 5/2/2020 tarihinden itibaren ifası öngörülen ve hava yolu ile ulaştırma içeren paket tur sözleşmelerine ilişkin bedel iadelerinde, paket tur düzenleyicisi veya aracısı tarafından hava taşıma işletmelerine ödenip belgelendirilen uçuş bedeli, uçuş yasağı kalktıktan sonraki altmışıncı günü izleyen on dört gün içerisinde katılımcıya iade edilir.

(2) Katılımcının bilgilendirilmesi ve açık onayının alınması koşuluyla, ödenmesi zorunlu vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar hariç olmak üzere katılımcının ödemiş olduğu bedel, uçuş yasağı kalktıktan sonraki altmışıncı günü izleyen on dört gün içerisinde iade edilir.

(3) Katılımcının birinci veya ikinci fıkrayı tercih ettiğine ilişkin yazılı olarak veya kalıcı veri saklayıcısı ile bilgilendirilmesi ve onayının alınmasında ispat yükü paket tur düzenleyicisi veya aracısına aittir.”

 

 

 

 

  1. DEĞERLENDİRMELERİMİZ

Koronavirüs salgınının tüm dünyadaki ve ülkemizdeki olumsuz etkileri dolayısıyla paket tur sözleşmelerinin taraflarından seyahat acentelerinin ekonomik durumları, salgının neden olduğu belirsizlik ortamında yeni tur satışı yapılamamasına bağlı olarak bozulmuş ve tüketicilerin kesinti sonrası yapılması gereken bedel iadesi talepleri on dört günlük süre içinde karşılanamamıştır.

Bu durumun sebebiyet vereceği, seyahat acentelerini ekonomik açıdan güç duruma girmesi, tüketicinin alacaklarının tahsilini imkansız kılması ve mağduriyetlerin artması gibi ihtimalleri önlemek amacıyla, Yönetmelik ile birlikte değişikliğe gidilmiştir.

 

Yönetmelik’e eklenen geçici madde ile birlikte;

 

Koronavirüs salgını nedeniyle 5 Şubat 2020 tarihinden itibaren ifası öngörülen ve hava yolu ile ulaştırma içeren paket tur sözleşmelerine ilişkin bedel iadelerinde, tüketicilere ödemiş olduğu bedelin, ödenmesi zorunlu vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar hariç olmak üzere fesih bildiriminin paket tur düzenleyicisi veya aracısına ulaşmasından itibaren 14 gün içinde veya uçuş yasağı kalktıktan sonraki 60’ıncı günü izleyen 14 gün içinde ödenmesine ilişkin seçme hakkı tanınmıştır.

 

İşbu Bilgilendirme Notu, ele aldığı konuların genel bir bakışı olarak hazırlanmıştır. Burada sağlanan bilgiler yayınlandığı gün itibariyle doğrudur. Marmara + İyiöz Hukuk Bürosu, bu yayının dayanarak alınan herhangi bir eylemden dolayı sorumlu tutulamaz.

Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik

2/2/2019 tarihli ve 30674 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği (‘’Yönetmelik’’), 16.04.2020 tarihli ve 31101 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile revize edilmiştir. Şöyle ki;

 

  1. Yönetmelik’in 3’üncü maddesi; ‘’Abone: OSB’de, elektrik, su, doğalgaz ve benzeri altyapı hizmetlerini kullanan katılımcıyı veya diğer kişileri…’’ şeklinde olup, abone tanımından “elektrik, su, doğalgaz ve benzeri” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

 

  1. Yönetmelik’in 5’inci maddesi; ‘’Özel OSB’lerin, tüzel kişilik kazanabilmesi için; a) OSB’yi kuran gerçek veya tüzel kişiler adına taşınmazın kayıtlı olduğunu gösterir tapunun ibrazı, b) Tapusu ibraz edilen taşınmazın, OSB Yer Seçimi Yönetmeliğine uygun olduğunun ve OSB sınırının Bakanlıkça onaylanması,şartları aranır.’’ şeklinde olup, “tapunun ibrazı” ibaresi “tapu bilgileri”, (b) bendinde yer alan “Tapusu ibraz” ibaresi “Tapu bilgileri beyan” şeklinde değiştirilmiş, aynı maddeye altıncı fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıda yer alan fıkra eklenmiş ve sonraki fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.

 

“(7) OSB’lerin kuruluş aşamasında karma ya da ihtisas olarak belirlenen OSB türü, müteşebbis heyet veya genel kurul kararı alınması şartıyla, Bakanlık onayı ile değiştirilebilir.”

 

  1. Yönetmelik’in 9’uncu maddesi 2’nci fıkrası; ‘’Müteşebbis heyet, birinci fıkrada bahsedilen sürece ilişkin doluluk oranının tespitini yapar ve en geç bir hafta içinde Bakanlığa bildirir.’’ şeklinde olup, “Müteşebbis heyet” ibaresi “Yönetim kurulu” şeklinde değiştirilmiştir.
  2. Yönetmelik’in 11’inci maddesi; 2 ve 3’üncü fıkrası; ‘’ (2) Müteşebbis heyet, genel kurul oluşum sürecine ilişkin doluluk oranının tespitini yapar ve en geç bir hafta içinde Bakanlığa bildirir. Yönetim kurulu, parsellerin 1/2’sinin işyeri açma ve çalışma ruhsatı alması hâlinde, belgelerin birer suretini Bakanlığa gönderir.

(3) Bakanlık, belgelerin tamamlanmasını takip eden 15 gün içinde ilk genel kurulu toplaması talimatını müteşebbis heyete gönderir. Müteşebbis heyet ilk genel kurulu, Bakanlık talimatının tebliği tarihini takip eden 6 ay içinde toplar.’’ şeklindeyken,

 

“(2) Yönetim kurulu, OSB doluluk oranlarını takip eder, parsellerin 1/2’sinin işyeri açma ve çalışma ruhsatı alması hâlinde, en geç bir hafta içinde durumu Bakanlığa bildirir ve iş yeri açma ve çalışma ruhsatlarının birer suretini Bakanlığa gönderir.

(3) Bakanlık, belgelerin tamamlanmasını takip eden 15 gün içinde ilk genel kurulu toplaması talimatını OSB’ye bildirir. Yönetim kurulu, ilk genel kurulu, Bakanlık talimatının tebliği tarihini takip eden 6 ay içinde toplar.” şeklinde revize edilmiştir.

 

Yönetmelik’in 11 ‘inci maddesi 6’ncı fıkrası; ‘’(6) Müteşebbis heyetin göreve devam etmesi durumunda; gündemdeki yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin madde görüşülmeyerek yerine müteşebbis heyete katılacak üyelerin seçimi ile dilek ve temenniler maddesi görüşülür. Genel kurulda müteşebbis heyete 8 asıl ve 8 yedek üye seçilir. Genel kurulu takip eden hafta içinde müteşebbis heyet toplanarak 9 uncu maddenin sekizinci fıkrasına göre gerekli üye değişikliği ile yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin seçimini yapar ve sonucu Bakanlığa gönderir. Yeni oluşan müteşebbis heyet, yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin 4 yıllık görev süreleri başlar.’’ şeklindeyken, “yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimine ilişkin madde görüşülmeyerek yerine” ibaresi “diğer maddeler görüşülmeyerek” şeklinde, aynı fıkranın ikinci cümlesinde yer alan “8” ibareleri “9” şeklinde değiştirilmiştir.

 

  1. Yönetmelik’in 13’üncü maddesi 1’inci fıkrası; ‘’(1) İlk genel kurulda, müteşebbis heyetin genel kurul yapılmasına ilişkin aldığı karar, toplantı çağrısı olarak kabul edilir. Çağrıya ilişkin işlemler yönetim kurulu tarafından yürütülür. Sonraki olağan genel kurullarda genel kurul çağrısı ve çağrıya ilişkin işlemler yönetim kurulu tarafından yapılır.’’ şeklindeyken, ‘(1) Olağan genel kurullarda genel kurul çağrısı ve çağrıya ilişkin işlemler yönetim kurulu tarafından yapılır.” şeklinde revize edilmiştir.

Yönetmelik’in 13’üncü maddesi 2’nci ve 3’üncü fıkrası; ‘’(2) İlk genel kurul için genel kurul şartları oluştuğu halde çağrının yapılmaması durumlarında çağrı, denetim kurulu ya da Bakanlık tarafından da yapılabilir.’’, (3) Müteşebbis heyetin görevinin sona erdiği genel kurula geçen OSB’lerde, dört katılımcıdan az olmamak şartıyla, toplam katılımcı sayısının en az 1/4’ünün başvurusu halinde, 15 gün içinde yönetim kurulu tarafından olağanüstü genel kurul yapılmasına ilişkin karar alınarak genel kurul toplantıya çağrılır. Bu başvuru, müştereken ve noter tebligatı ile yapılır.’’ şeklindeyken “denetim kurulu ya da” ibaresi, üçüncü fıkrasında yer alan “Müteşebbis heyetin görevinin sona erdiği genel kurula geçen OSB’lerde,” ibaresi ve dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

 

  1. Yönetmelik’in 14’üncü maddesi; ‘’ (1) Olağan ve olağanüstü toplantılara çağrı; kargo, iadeli taahhütlü mektupla veya imza karşılığı yapılır.’’ şeklinde olup, bu hükme “kayıtlı elektronik posta sistemi,” ibaresi eklenmiştir.
  2. Yönetmelik’in 19’uncu maddesinin birinci fıkrasının başına şu cümle eklenmiştir: “Genel kurulda, yapı kullanma izni alınmış olan her parsel için bir oy kullanılır.”

 

  1. Yönetmelik’in 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (bb) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bent eklenmiş, ikinci fıkrasında yer alan “fıkranın” ibaresinden sonra gelmek üzere “(g), (h),” ibaresi eklenmiştir.

“cc) Bağış yapılmasına karar almak ve bu kararı Bakanlık Makamının onayına sunmak.”

  1. Yönetmelik’in 25’inci maddesi 1’inci ve 2’nci fıkrası; ’ (1) Müteşebbis heyetin görevinin devam ettiği OSB’lerde yönetim kurulu, müteşebbis heyetin veya genel kurulun en az dördü kendi üyeleri arasından olmak üzere seçeceği 5 asıl 5 yedek üyeden oluşur.’’ (2) Müteşebbis heyetin görevinin sona erdiği genel kurula geçen OSB’lerde, genel kurul tarafından karar alınması şartı ile yönetim kurulu üye sayısı en az 5 en fazla 11 olarak belirlenebilir. Genel kurula geçen ve müteşebbis heyetin sona erdiği OSB’lerde yönetim kurulu üyelerinin seçim listelerinde, OSB’nin kuruluşuna katılan oda/odaların üyesi olan ve OSB’de faaliyet gösteren yapı kullanma izni almış katılımcılar arasından bir asıl ve bir yedek adaya yer verilir.’’ şeklindeyken, ‘’veya genel kurulun” ibaresi ile ikinci fıkrasının ikinci cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Yönetmelik’in 13’üncü maddesi sekizinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir:

“(8) Herhangi bir sebeple yönetim kurulu üyeliğinin boşalması halinde; müteşebbis heyet aşamasında olan OSB’lerde, boşalan üyenin yerine mensup olduğu kurumun ilk sıradaki yedek üyesi, katılımcılar tarafından veya genel kurulca seçilen üyelerde ilk sıradaki yedek üye, genel kurulunu yapmış ve müteşebbis heyetin sona erdiği OSB’lerde ise sıradaki yedek üye geçerek kalan süreyi tamamlar. Yönetim kurulunun toplantı yeter sayısını kaybetmesi halinde; boşalan üyeliklere, gecikmeksizin sırasıyla yeteri kadar yedek üye kalan yönetim kurulu üyeleri tarafından çağrılır.”

 

  1. Yönetmelik’in 26’ncı maddesinin altıncı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan ’’Müteşebbis heyet/genel kurul toplantısına katılanların salt çoğunluğunun kabul etmesi halinde yönetim kurulu seçimi yapılır. Seçilen üyeler, kalan süreyi tamamlar.’’ ifadesi “yönetim ve denetim kurulu ile OSBÜK temsilcilerinin seçimi yapılabilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
  2. Yönetmelik’in 28 inci maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“(3) Herhangi bir sebeple denetim kurulu üyeliğinin boşalması halinde, yerlerine sıradaki yedek üye geçerek kalan süreyi tamamlar. Yedek üyelerin çağrılmasına rağmen tek denetim kurulu üyesi kalması halinde, müteşebbis heyet aşamasındaki OSB’lerde müteşebbis heyet tarafından denetim kurulu boş ve yedek üyelikleri için seçim yapılır. Genel kurul aşamasındaki OSB’lerde mevcut üye, ilk genel kurula kadar görev yapmak üzere hazırun cetvelinde yer alan bir kişiyi seçerek göreve çağırır. Yedek üyelerin çağrılmasına rağmen denetim kurulu üyesi kalmaması halinde, genel kurul olağanüstü toplantıya çağrılarak genel kurulda denetim kurulu boş ve yedek üyelikleri için seçim yapılır.”

 

  1. Yönetmelik’in 29 uncu maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi yürürlükten kaldırılmıştır. ‘’ Denetim kurulunun görev ve yetkileri şunlardır: d) Gerekli hallerde genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırmak,’’

 

  1. Yönetmelik’in 31 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan ‘’(1) Müteşebbis heyet ile yönetim ve denetim kurullarının üyelerine, müteşebbis heyet tarafından aylık ya da toplantı başına tespit edilen tutarda huzur hakkı ödenebilir.’’ İfadesinden “aylık ya da” ibaresi ile dördüncü fıkrasında yer alan ‘’OSB organlarında görev alan ancak temsil ettiği kuruma seçimle gelen kişiler hariç olmak üzere, 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 12 nci maddesi kapsamına giren kamu görevlilerinden, görev aldıkları kurum ve kuruluşlarını temsilen; başkaca yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu, danışma kurulu üyelikleri, komisyon, heyet ve komite ile ve benzeri organlarında görev alıp almadıklarına ve bu görevler nedeniyle kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığına dair yazılı beyan alınması şartıyla huzur hakkı veya aylık ödemesi yapılabilir. “ ifadesinden ‘’ancak temsil ettiği kuruma seçimle gelen kişiler hariç olmak üzere,” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

 

  1. Yönetmelik’in 36 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

MADDE 36 – (1) İmar planında, OSB’nin özelliği ve ihtiyaçları göz önüne alınarak bu Yönetmelikle belirlenen koşullara uygun olarak sanayi parselleri, ortak kullanım alanları, hizmet ve destek alanları, sağlık koruma bandı ve benzerleri ile birlikte arazi kullanım kararları yer alır.

(2) Sanayi parsellerinde yapılaşma koşulları, Y ençok = serbest, üretim teknolojisinin gerektirdiği yükseklik,

Emsal: Kat Alanı Katsayısı = 0.70 olarak belirlenen bölgelerde toplam bölge büyüklüğünün en az %8’i kadar, 

Emsal: Kat Alanı Katsayısı = 1.00 olarak belirlenen bölgelerde toplam bölge büyüklüğünün en az % 10’u kadar,

OSB mülkiyet ve tasarrufunda kalan ve ortak kullanım alanlarından sayılan zorunlu idari, sosyal, ticari ve teknik altyapı alanları ile arıtma tesisi alanı ve aktif yeşil alanlar için alan ayrılır. Ancak onaylı bir plan kapsamında yapılaşmasını tamamlamış olan ve ortak kullanım alanları yukarıdaki oranların altında kalan OSB’lerde, mevcut durum müktesep kabul edilir. Bu OSB’lere, ilave alan amacıyla yer seçimi olması halinde, ilave edilen alanın en az %10’u ortak kullanım alanı olarak ayrılır. Yukarıdaki oranlar dahilinde sanayi parsellerinin yapılaşma koşullarında artış önerilmesi durumunda ortak kullanım alanları da gerekli oranlarda ayrılır.

(3) Ortak kullanım alanlarında KAKS=1.00 olup minimum yapı yaklaşma mesafesi 5 metredir. Onaylı imar planlarında, OSB mülkiyetinde bulunan ortak kullanım alanlarının, yapılaşma koşullarının gerektirdiği oranların üzerinde olması ve OSB tarafından ihtiyaç olmadığının belirtilmesi ve gerekli durumlarda ilgili kurumlar nezdinde belgelenmesi halinde; park ve otopark alanları hariç zorunlu oranların üstünde kalan donatı alanları OSB’nin ihtiyacı doğrultusunda değerlendirilebilir.

(4) OSB’nin imar planlarında, bölge büyüklüğünün %10’unu geçmemek üzere, katılımcı veya kiracılara yönelik küçük imalat ve tamirat, ticaret, eğitim ve sağlık hizmetleri için hizmet ve destek alanları ayrılabilir. Ancak, bu alanlar, ortak kullanım alanı olarak değerlendirilmez, imar tadilatına konu edilmesi halinde karşılığı aranmaz, 3000 m2’ den küçük parsel oluşturulamaz. Hizmet ve destek alanı olarak ayrılmış küçük imalat ve tamirat alanları hariç bu alanlarda KAKS=1.00 olup minimum yapı yaklaşma mesafesi 10 m, olarak bırakılır. Küçük imalat ve tamirat alanlarında, minimum 10 m. açık çalışma alanı ayrılması, h = 12.00 metreyi geçmemesi koşulu ile Bölge müdürlüğü tarafından onaylanacak genel yerleşim planına göre uygulama yapılır. 

(5)  Kanunun Geçici 5 inci maddesine göre kurulmuş olan OSB’lerde, sanayi sitesi atölye yükseklikleri 12 metreyi geçemez. Bu yüksekliğin üstünde kalan ruhsatlı yapılarda müktesep haklar saklıdır.  

(6) Emsal (KAKS), yapının katlar alanı toplamının parsel alanına oranından elde edilen sayıdır. Yapı emsali belirlenirken; zemin altı ilk bodrum haricindeki bodrum katların % 25’i, çekme ve çatı katı ile kapalı çıkmalar dahil kullanılabilen bütün katların toplamı hesaplanır.  Bu hesaba; zemin altı ilk bodrum kat, tek asma kat, tesisat bölümleri, ışıklıklar, yangın merdivenleri, kömürlük, sığınak, asansör boşlukları, yangın güvenlik holü ve bodrum veya çatıda yapılan otoparklar katılmaz. Ancak emsal harici bodrum katlar ve asma katın toplamı; parselin toplam emsale esas alanının % 30’unu aşamaz. 

(7) Bu Yönetmeliğin Ek-2 sayılı ekinde yer alan tabloda verilen geri çekme mesafelerinde Bakanlık onayı alınmaksızın değişiklik yapılamaz. Ancak, teknik gerekçelerle belgelenen üretim planı gereği verimli yatırımın gerçekleşmesi için zorunluluk oluşması halinde dahi çevre yeşili ve parsel içi ring yolu toplamının oluşturduğu minimum mesafe aşılamaz.

(8) Ön geri çekme mesafesini uzun kenardan kullanan parsellerde “I” katsayısı 4’ten az olmamak koşuluyla bir alt parsel tipinin çekme mesafeleri uygulanabilir. Buna rağmen minimum 30 m. bina derinliğinin sağlanmaması durumunda 3000 –5000 m² parsel tipinin çekme mesafeleri uygulanabilir. Uygulama yapılacak parseller;

I=G-O/D-X

 formülü ile hesaplanacaktır.

I = Katsayı 4’ten az olduğu takdirde bir alt parsel tipi çekme mesafeleri uygulanamaz.

G = Parsel Genişliği (Uzun Kenar)

O = Yan Çekme Mesafeleri Toplamı

D = Parsel Derinliği (Kısa Kenar)

X = Ön Bahçe ve Arka Bahçe Çekme Mesafesi Toplamını gösterir.”

 

  1. Yönetmelik’in 41’inci maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiş ve diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.

 

“(3) İki veya daha fazla sanayi parselinde mevcut veya yapılacak yatırımların yerleşiminin daha düzenli hale getirilmesi amacıyla parsel sınırları; sınır değişikliğinden etkilenecek katılımcıların tamamının talebi ve muvafakati ile gerekçesi münhasıran Yönetim Kurulu Kararında belirtilerek ifraz ya da tevhit yoluyla yeniden düzenlenebilir.”

 

  1. Yönetmelik’in 42’nci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Yukarıda adı geçen projeler ile ayrıca” ibaresi yürürlükten kaldırılmıştır.

 

  1. Aynı Yönetmeliğin 43 üncü maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinin (1) numaralı alt bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“1) Tesisin çalışması ve işletilmesi için gerekli olan, LPG tankı, yangın suyu deposu, arıtma tesisi, güneş ve rüzgâr enerjisine dayalı elektrik enerjisi üretim tesisleri ve benzeri destek üniteleri parsel içi ring yolu veya çevre yeşili üzerinde yer alamaz. Güneş enerjisine dayalı elektrik enerjisi üretim tesisleri, öncelikle çatı ve cephede kurulur. Statik ve mimari açıdan çatı ve cephe uygulamasının yapılamaması ya da ilave kapasiteye ihtiyaç olması halinde yerde kurulacak tesisin taban alanı, parsel alanının %25’ini geçemez. Bunun dışında parsel içindeki konumunun uygunluğuna, ilgili mevzuata göre OSB karar verir.”

 

  1. Yönetmelik’in 53’üncü maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“(2) OSB’ler, pay defteri hariç olmak üzere, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda anonim şirket için öngörülen defterleri tutarlar. Müteşebbis heyet aşamasında olan OSB’lerde, müteşebbis heyet toplantılarında görüşülen hususlar ve alınan kararlar müteşebbis heyet toplantı ve müzakere defterine kaydedilir. Müteşebbis heyetin görevinin sona erdiği genel kurula geçen OSB’lerde ise, genel kurul toplantı ve müzakere defteri tutulur ve bu deftere genel kurul toplantılarında görüşülen hususlar ve alınan kararlar kaydedilir. OSB’nin muhasebesi ile ilgili olarak defterlere yapılacak kayıtlarda, Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliğlerinde yer alan usul ve esaslara uyulur.”

 

  1. Aynı Yönetmelik’in 54 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (9) numaralı alt bendi ve ikinci fıkrasının (c) bendi ile üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

 

“9) Sanayi parselleri ile hizmet destek alanlarında katılımcının kendi ihtiyacı için kurulanlar hariç olmak üzere, güneş ve rüzgar enerjisine dayalı elektrik enerjisi üreten tesisler”

“c) OSB’ye ait teknik altyapı alanında olması ve müteşebbis heyet/genel kurul kararı alınması şartı ile geri dönüşüm ve bertaraf tesisleri”

“(3) Birinci ve ikinci fıkra haricinde, OSB’de kurulmasında sakınca görülen tesisler hakkında OSB’nin kuruluş protokolü çerçevesinde kurulması planlanan sektörler, mevcut sektör yapısı, kurulacak tesisin altyapı ve atık su arıtma tesislerine etkisi, herhangi bir olumsuzluk anında tetikleyici etkisi, insanların çalışma ve yaşam koşullarına etkisi gibi hususlar dikkate alınarak konu ile ilgili kurumlardan alınacak raporlar çerçevesinde karar verilir. İlgilinin Bakanlığa başvurması üzerine, OSB tarafından OSB’de kurulamayacağına karar verilen tesise ilişkin nihai karar, Bakanlık Makamından alınacak onay ile verilir.” 

 

  1. Yönetmelik’in 56’ncı maddesi 1’inci fıkrasında yer alan ‘’(1) Kredi kullanan OSB’lerde, arsa tahsislerinde, OSB ile katılımcı arasında Bakanlık tarafından hazırlanan tip “Arsa Tahsis Sözleşmesi” düzenlenir. Arsa tahsisinin kesinleştiği tarihi takip eden ayın ilk haftası içerisinde Bakanlığa bilgi verilir.’’ ifadesinden “Bakanlık tarafından hazırlanan tip” ibaresi ile dördüncü fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

 

  1. Yönetmelik’in 60’ıncı maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “yapı kullanma izni” ibaresiiş yeri açma ve çalışma ruhsatı şeklinde değiştirilmiştir.

 

  1. Yönetmelik’in 62’nci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesinden önce gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.

“Her hâlükârda katılımcıya geri ödenecek tutar, güncel parsel tahsis bedelinin üzerinde olamaz.”

 

  1. Yönetmelik’in 63’üncü maddesinin beşinci fıkrası; ‘’Sanayi parsellerindeki tesislerde bir katılımcı ya da katılımcının kiracısı üretim yapabilir. 6102 sayılı Kanunda tanımlanan hâkim ve bağlı şirketler, Kanunun geçici 1 inci ve geçici 2 nci maddesi kapsamında kurulan OSB’lerdeki 1/7/2017 tarihinden önce yapı kullanma izni almış olan tesisler ve geçici 5 inci maddesi kapsamında kurulan OSB’lerde, tesisin bağımsız bölüm oluşturmadan bir bütün halinde kiraya verileceğine dair beyan aranmaz. Bu kapsamda oluşturulacak bağımsız bölüm büyüklüğü ve sayısı, müteşebbis heyetin/genel kurulun bölgenin teknik altyapı durumunu da göz önünde bulundurarak alacağı kararlar ile belirlenir.’’ şeklinde olup, “bağımsız bölüm oluşturmadan” ibaresi yürürlükten kaldırılmış, üçüncü cümlesinde yer alan “oluşturulacak bağımsız” ibaresi “bağımsız bölüm oluşturulmaması kaydıyla, kiralanacak” şeklinde değiştirilmiştir.

 

  1. Yönetmelik’in 70’inci maddesinin başlığı ve birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Güvenlik hizmeti ve hizmet alımı”

“(1) OSB’ler, katılımcıya tahsis veya satışı yapılan parseller hariç, OSB alanında bulunan taşınır veya taşınmaz mallar ile canlıların korunması ve güvenliğinin sağlanması amacıyla, 10/6/2004 tarihli ve 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun hükümlerine göre görev yapan özel güvenlik birimi oluşturabilir.”

 

  1. Yönetmelik’in 81’inci maddesinin ikinci fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(3) Bakanlık kredisinin, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde dış finansman ile sağlandığı OSB yapım işi ihaleleri, kredi veren kuruluşun ihale usul ve esasları dikkate alınarak Bakanlık tarafından oluşturulan Komisyonca yapılabilir.”

 

  1. Yönetmelik’in 85’inci maddesi 1’inci fıkrasında yer alan ‘’Olağan ve olağanüstü toplantılara çağrı; iadeli taahhütlü mektupla veya imza karşılığı yapılır.’’ ifadesinde yer alan “iadeli taahhütlü mektupla” ibaresikayıtlı elektronik posta sistemi, iadeli taahhütlü mektup şeklinde değiştirilmiştir.

 

  1. Yönetmelik’in 97’nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“(2) OSB Üst Kuruluşunda, pay defteri hariç olmak üzere, 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununda anonim şirket için öngörülen defterler tutulur. Bakanlık, tutulacak defterlerle kullanılacak belgelere ve bunların düzenlenme esas ve şekillerine ilişkin zorunluluklar getirebilir.”

 

  1. Aynı Yönetmelik’in geçici 7’nci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki maddeler eklenmiştir.

 

Tür değişikliği

GEÇİCİ MADDE 8 – (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce 5 inci maddenin yedinci fıkrasında belirtilen şekilde yapılan OSB tür değişiklikleri geçerliliğini korur.”

“Yardım ve bağışlar

GEÇİCİ MADDE 9 – (1) Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce OSB’ler tarafından yapılmış olan yardım ve bağışlar 23 üncü maddenin birinci fıkrasının (cc) bendine göre yapılmış sayılır.”

 

  1. Yönetmelik’te değişiklik yapılmasına dair yönetmelik, yayımı tarihinde (16.04.2020) yürürlüğe girmiştir.

Amazon Türkiye Hakkında Kişisel Verileri Koruma Kurumuna Yapılan Başvuru ile İlgili Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 27/02/2020 Tarihli ve 2020/173 Sayılı Karar Değerlendirmesi

Kişisel Verileri Koruma Kurulu (“Kurul”), Kişisel Verileri Koruma Kanunu’na (“KVKK”) uymadığı gerekçesiyle Amazon Türkiye’nin 1.200.000,00.-TL idari para cezası ceza ödemesine karar vermiştir.

 

Kurul, kararında üç farklı ihlal çerçevesinde değerlendirme yapmıştır.

 

  1. Müşterilere Gönderilen Elektronik Ticari İleti İçin Açık Rıza Alınmaması

 

Elektronik ticari ileti gönderilmesine ilişkin olarak hukukumuzda özel bir düzenleme bulunmaktadır. Bu düzenleme Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunu‘dur. Diğer yandan bu Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde KVKK uygulanacaktır.

 

Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun m. 5 hükmüne göre kullanıcılara elektronik ileti gönderilmesi önceden rızalarının alınmasına bağlıdır. Kurul tarafından yapılan incelemede Amazon Türkiye internet sitesinde gerçekleşen üyelik esnasında gerekli bilgilerin girilerek herhangi bir açık rıza vermeksizin üyelik gerçekleştirilmekte olduğu tespit edilmiştir. Üyelik sürecinin tamamlanmasının ardından üye olan kişiler elektronik ileti iznine onay vermiş şekilde rızaları alınmaksızın sisteme kaydedildikleri tespit edilmiştir.

 

Bu durumu kurul açık rızanın ilkesine aykırı olarak değerlendirmiştir.

 

“Veri sorumlusunun ilgili kişilerin iletişim bilgilerini işlemek suretiyle ticari elektronik ileti göndermek hususunda ilgili kişilerin açık rızasını almadığı, açık rıza dışında da bir işleme nedenine dayanmadığı dikkate alındığında Kanunun 12’nci maddesinde yer alan kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesini önlemek amacıyla uygun güvenlik düzeyini temin etmeye yönelik gerekli her türlü teknik ve idari tedbiri alma yükümlülüğünü yerine getirmediği kanaatine varılmaktadır.”

 

  1. Kişisel Verilerin Yurt Dışında Aktarılması Bakımından

 

KVKK m.9, “(1)Kişisel veriler, ilgili kişinin açık rızası olmaksızın yurt dışına aktarılamaz. (2) Kişisel veriler, 5’inci maddenin ikinci fıkrası ile 6’ncı maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şartlardan birinin varlığı ve kişisel verinin aktarılacağı yabancı ülkede; yeterli korumanın bulunması, yeterli korumanın bulunmaması durumunda Türkiye’deki ve ilgili yabancı ülkedeki veri sorumlularının yeterli bir korumayı yazılı olarak taahhüt etmeleri ve Kurulun izninin bulunması, kaydıyla ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın yurt dışına aktarılabilir. (3) Yeterli korumanın bulunduğu ülkeler Kurulca belirlenerek ilan edilir.” hükmünü içermektedir.

 

Kişisel Verilerin Korunması Kurumu henüz verilerin korunmasında güvenilir ülke isimlerini açıklamamış olduğundan ötürü yurtdışına yapılacak olan veri aktarımlarında yeterli korumaya ilişkin taahhüt vermek veya aktarıma ilişkin açık rıza almak gerekmektedir.

 

Kurul’un yapmış olduğu inceleme çerçevesinde Amazon Türkiye yurtdışına veri aktarımını sağlamak amacıyla Kurul’un onayını almak üzere taahhütname mektuplarını Kurul’a sunduğu görülmüştür. Ancak taahhütnamenin henüz inceleme aşamasında olmasından ötürü aktarıma ilişkin açık rıza alınması gerektiği fakat alınmadığı tespit edilmiştir.

 

Amazon Türkiye, müşterinin “Amazon Hesabınızı Oluşturun” sekmesine tıklayarak Gizlilik Bildirimini de kabul edildiği; aynı şekilde kayıtlı bir müşteri, site üzerinden sipariş verdiğinde kendisine Gizlilik Bildiriminin kabul edildiğine dair tekrar hatırlatma yapıldığı belirtilerek ilgili kişilerin açık rızasının alındığı savunmasını yapmıştır. Ancak Kurul, zımni irade beyanı ile onay alınmasının mevzuata uygun kabul edilemeyeceğini belirtmiştir.

 

Bu çerçevede, veri sorumlusunun kişisel verilerin yurtdışına aktarılması konusunda KVKK m.9/1 uyarınca ilgili kişilerin açık rızasını alması gerektiği, ancak veri sorumlusunun yurt dışına aktarıma ilişkin bir açık rıza alma yoluna gitmediği, yalnızca amazon hizmetlerinin kullanılması suretiyle gizlilik bildiriminde yer alan hususların kabul edilmiş olduğu varsayımının Kanuna uygun bir açık rıza olarak nitelendirilemeyeceği, bu durumun KVKK m. 12 uyarınca veri güvenliğine ilişkin yükümlülüklere aykırılık oluşturduğu kanaatine varılmıştır.

 

  1. Aydınlatma Yükümlülüğünün İhlali

 

Çerez kullanımı, veri sorumluları tarafından dikkatle tasarlanması gereken bir diğer veri işleme sürecini oluşturur. Amazon Türkiye internet sitesinde yayımlanan Gizlilik Bildiriminin, birçok bilgi içermesi, veri işlemeye ilişkin genel bir bilgilendirme olduğu tespit edilmiştir.  Anlaşıldığı üzere yapılan işleme faaliyeti site ziyaret edildiğinde başlamaktadır. Kurul’un kararında, siteyi ilk defa ziyaret eden bir kişinin henüz veri sorumlusu ile bir sözleşme ilişkisi içine girip girmeyeceğinin ya da kişisel verilerinin işlenmesine açık rızası olup olmayacağının belirli olmaması düşünüldüğünde yalnızca siteye girmiş olması ile verilerinin işlenmesi yönünde açık iradesini beyan ettiğinin düşünülemeyeceği belirtilmiştir.

 

Bu nedenle, Amazon Türkiye’nin çerezler vasıtasıyla işlenen söz konusu kişisel verilere ilişkin aydınlatma yükümlülüğünü KVKK m. 10 ve Aydınlatma Yükümlülüğünün Yerine Getirilmesinde Uyulacak Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ’de düzenlendiği şekilde yerine getirmediği tespit edilmiştir.

 

  1. Hükmedilen Cezalar

 

Amazon’un ticari elektronik ileti gönderebilmek için açık rıza almamış olması, KVKK m. 4 kapsamında belirtilen genel ilkelere aykırı hareket etmiş olması ve kişisel verilerin yurt içi ve yurt dışına aktarılması hususunda hukuka aykırı olarak hareket etmesi dikkate alındığında;

 

  • KVKK m. 12’nin ihlali nedeniyle 1.100.000,00.- TL;

 

  • KVKK m. 10’un ihlali nedeniyle 100.000,00.-TL

 

olmak üzere toplamda 1.200.000,00.-TL idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.

Dernek, Vakıf ve Sendikaların Veri Sorumluları Siciline Kayıt Yükümlülüğünden İstisna Tutulması

6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (“KVKK”) 16. maddesi çerçevesinde “Kişisel verileri işleyen gerçek ve tüzel kişisel, veri işlemeye başlamadan önce Veri Sorumluları Siciline (“VERBİS”) kaydolmak zorundadır. Ancak, işlenen kişisel verinin niteliği, sayısı, veri işlemenin kanundan kaynaklanması veya üçüncü kişilere aktarılma durumu gibi Kurulca belirlenecek objektif kriterler göz önüne alınmak suretiyle, Kurul tarafından, Veri Sorumluları Siciline kayıt zorunluluğuna istisna getirilebilir.” Bu kapsamda Kişisel Verileri Koruma Kurumu’nun işbu yükümlülüğe istisna olarak almış olduğu 02.04.2018 tarihli ve 2018/32 sayılı karar (“2018/32 sayılı Kurul Kararı”) çerçevesinde;

 

  1. Herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olarak, yalnızca otomatik olmayan yollarla kişisel veri işleyenler,

 

  1. 01.1972 tarihli ve 1512 sayılı Noterlik Kanunu uyarınca faaliyet gösteren noterler,

 

  1. 11.2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre kurulmuş derneklerden, 29.02.2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na göre kurulmuş vakıflardan ve 18.10.2012 tarihli 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre kurulmuş sendikalardan yalnızca ilgili mevzuat ve amaçlarına uygun faaliyet alanlarıyla sınırlı ve sadece kendi çalışanlarına, üyelerine, mensuplarına ve bağışçılarına yönelik kişisel veri işleyenler,

 

  1. 04.1983 tarihli ve2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na göre kurulmuş siyasi partiler,

 

  1. 03.1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu uyarınca faaliyet gösteren avukatlar,

 

  1. 06.1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ile Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu uyarınca faaliyet gösteren Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler

 

sicile kayıt yükümlülüğünden muaf tutulacaktır.

 

Kişisel Verileri Koruma Kurumu, 22.04.2020 tarihli 2020/315 sayılı kararında (“2020/315 sayılı Kurul Kararı”) sendika, dernek ve vakıfların VERBİS’e kayıttan istisna tutulmasına ilişkin 2018/32 sayılı kararında değişiklik yapmıştır. Kurul Kararı, 09.05.2020 tarihli 31122 sayılı Resmî Gazete ’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

 

2020/315 sayılı Kurul Kararı’nda 2018/32 sayılı Kurul Kararı’nın 3. maddesinde yer alan “04.11.2004 tarihli ve 5253 sayılı Dernekler Kanunu’na göre kurulmuş derneklerden, 29.02.2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’na göre kurulmuş vakıflardan ve 18.10.2012 tarihli 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’na göre kurulmuş sendikalardan yalnızca ilgili mevzuat ve amaçlarına uygun faaliyet alanlarıyla sınırlı ve sadece kendi çalışanlarına, üyelerine, mensuplarına ve bağışçılarına yönelik kişisel veri işleyenler” ibaresi uygulamada tereddüt yarattığından “yalnızca ilgili mevzuat ve amaçlarına uygun, faaliyet alanlarıyla sınırlı olmak üzere kişisel veri işleyen Türkiye’de yerleşik dernek, vakıf ve sendikalar” olarak değiştirilmiştir.