Anonim Şirketlerde Azınlık Pay Sahiplerinin Hakları

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (‘’Kanun’’) 411’inci maddesinde şirket sermayesinin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri azlık/azınlık olarak tanımlanmıştır. Sermaye ve oy üstünlüğünü elinde bulunduran çoğunluğun azlık aleyhinde tasarruflarda bulunmasını önlemek amacıyla, kanun koyucu azınlık pay sahiplerine belirli haklar tanımıştır. Bu haklar ile birlikte, çoğunluk pay sahiplerinin keyfi tasarruflarının önüne geçilmesi hedeflenmiştir.

Bilgilendirme Notumuz’da azınlık pay sahiplerinin hakları incelenecektir.

  1. AZINLIK HAKKI NEDİR?

 

Kanun’da açıkça tanımı yer almasa da, madde hükümlerinden anlaşılan şirket sermayesinin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahiplerinin azlık olarak ifade edileceğidir. Kanun’da yer alan ve “kanuni azlık hakları” olarak adlandırılan azlık haklarına ek olarak esas sözleşme ile de azlık payları lehine hak öngörülmesi mümkündür[1].

 

Kanun’da, bazı konularda azlık hakkı tanınması serbest hale getirilmiş ve esas sözleşme ile düzenlenebileceği belirtilmiştir.

Kanun’un 360’ıncı maddesinde;

‘’Esas sözleşmede öngörülmek şartı ile, belirli pay gruplarına, özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabilir. Bu amaçla, yönetim kurulu üyelerinin, belirli bir grup oluşturan pay sahipleri, belirli pay grupları ve azlık arasından seçileceği esas sözleşmede öngörülebileceği gibi, esas sözleşmede yönetim kurulu üyeliği için aday önerme hakkı da tanınabilir.’’ şeklinde belirtilerek, şirket esas sözleşmesi ile azınlık pay sahiplerine bazı konularda hak tanınabileceği ifade edilmiştir.

  1. AZLIK HAKLARI

 

  1. GENEL KURUL TOPLANTISINA ÇAĞIRMA VE GÜNDEME MADDE EKLEME HAKKI

 

Kanun’un 411’inci maddesi;

‘’Sermayenin en az onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri, yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul zaten toplanacak ise, karara bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını isteyebilirler. Esas sözleşmeyle, çağrı hakkı daha az sayıda paya sahip pay sahiplerine tanınabilir.’’ şeklindedir.

Kanun hükmü uyarınca; azınlık pay sahipleri yönetim kurulundan, yazılı olarak gerektirici sebepleri ve gündemi belirterek, genel kurulu toplantıya çağırmasını veya genel kurul toplanacak ise, karara bağlanmasını istedikleri konuları gündeme koymasını isteyebilirler.

Yönetim kurulu tarafından anılan çağrının kabul edilmesi halinde, genel kurul en geç 45 (kırk beş) gün içinde yapılacak şekilde toplantıya çağrılmalıdır. Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedilirse veya talebe 7 (yedi) iş günü içinde olumlu cevap verilmezse; azınlık pay sahipleri genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden talep etme hakkına sahiptir.

Kanun’un 412’nci maddesinde ise, çağrının yönetim kurulu tarafından kabul edilmemesi durumunda azınlık pay sahiplerinin mahkemeye başvuru usulü düzenlenmektedir:

‘’Pay sahiplerinin çağrı veya gündeme madde konulmasına ilişkin istemleri yönetim kurulu tarafından reddedildiği veya isteme yedi iş günü içinde olumlu cevap verilmediği takdirde, aynı pay sahiplerinin başvurusu üzerine, genel kurulun toplantıya çağrılmasına şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi karar verebilir.

Mahkeme toplantıya gerek görürse, gündemi düzenlemek ve Kanun hükümleri uyarınca çağrıyı yapmak üzere bir kayyım atar. Kararında, kayyımın, görevlerini ve toplantı için gerekli belgeleri hazırlamaya ilişkin yetkilerini gösterir. Zorunluluk olmadıkça mahkeme dosya üzerinde inceleme yaparak karar verir. Karar kesindir.’’

 

  1. FİNANSAL TABLOLARIN MÜZAKERESİNİN ERTELENMESİ HAKKI

 

Kanun’un 420’nci maddesinin birinci fıkrasında;

 

‘’Finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konular, sermayenin onda birine, halka açık şirketlerde yirmide birine sahip pay sahiplerinin istemi üzerine, genel kurulun bir karar almasına gerek olmaksızın, toplantı başkanının kararıyla bir ay sonraya bırakılır. Erteleme, 414 üncü maddenin birinci fıkrasında yazılı olduğu şekilde pay sahiplerine ilanla bildirilir ve internet sitesinde yayımlanır. İzleyen toplantı için genel kurul, kanunda öngörülen usule uyularak toplantıya çağrılır.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

 

Yürürlükte olmayan eski Ticaret Kanunu’nun 377’nci maddesinde, azınlık pay sahiplerine verilen bu hak sadece bilançonun tasdikinin ertelenmesini öngörürken, Kanun’un 420’nci maddesi uyarınca finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konular kapsamında genel kurulun bir karar almasına gerek olmaksızın, toplantı başkanının kararıyla genel kurulun ve müzakerenin 1 (bir) ay sonraya erteleme hakkı tanınmıştır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2013/12519 E., 2014/2803 K. ve 18.02.2014 tarihli ilamında;

Dava, anonim şirket genel kurul kararının iptali istemine dair olup 1/10 azınlık pay sahibi olan davacı, genel kuruldaki görüşmeler başlamadan genel kurul tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 Sayılı Kanunun 420. maddesi gereğince finansal tabloların müzakeresi ile buna bağlı konuların ertelenmesini talep etmiş, genel kurul tarafından bu talep oylanarak reddedilmiş ve bu sebeple finansal tablolar görüşülerek oylanmıştır. Ancak 6102 Sayılı Kanunun 420. maddesi gereğince sermayenin 1/10’ine sahip ortaklar tarafından finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konuların ertelenmesi talep edildiğinde genel kurul başkanının başkaca hiçbir işlem yapmaksızın bu konuların görüşmesini bir ay sonraya bırakması gerekir. Kanunun bu açık hükmüne rağmen genel kurulda davacının bu isteminin reddedilerek bilanço ve gelir tablolarının oylanarak onanması, yönetim ve denetim kurulunun ibralarının görüşülmesi ve oylanması doğru olmayıp, mahkemece bu sebeple bu gündem maddelerinde alınan kararların iptali doğru ise de yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimi ve yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine dair gündem maddeleri TTK’nın 420. maddesinde gösterilen ‘finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konular’ kapsamında bulunmamaktadır. Dairemizin yerleşmiş kararları da bu yöndedir. (Yargıtay 11. HD. 1.12.1992-E.5600/K.11038; 16.6.1994-E.7027/K.5107, 4.3.2002-E.9539/K.1757) Bu nedenle, mahkemece genel kurulun 9 numaralı yönetim kurulunun seçimi, 10 numaralı murakıp seçimi ve 12 numaralı yönetim kuruluna yetki verilmesi maddelerinin iptali doğru olmayıp, mahkemece verilen kararın bu yönden davalı yararına bozulması gerekmiştir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/357 E., 2017/4999 K. ve 01.07.2019 tarihli ilamında;

‘’Mahkemece, davacı şirketin ana sözleşmesinin 10.maddesinde yönetim kurulu üyelerinin paydaşlar arasından seçileceği yazılı olup ibra edilmeyen yönetim kurulu üyesinin yeniden seçilemeyeceğine ilişkin kısıtlayıcı hüküm bulunmadığı, davacı vekilinin karara muhalefet edip red oyu kullandığı, bu sebeple 4 numaralı karara ilişkin ileri sürülen iptal sebebinin yerinde görülmediği gerekçesiyle anılan talep yönünden de davanın reddine karar verilmiş ve davacı vekilinin temyizi üzerine karar dairemizin 14.09.2017 tarih 2016/5118 E. 2017/4360 K. sayılı ilamının 2 numaralı bendinde 6102 Sayılı TTK’nun 420 ve 413/ son maddeleri gereği finansal tabloların müzakeresi ile buna bağlı olan yönetim kurulu üyelerinin ibrasının ertelenmiş olması nazara alındığında yönetim kurulunun seçimine ilişkin davalı şirketin genel kurulunun 4. maddesinin görüşülmesinin de ertelenmesi gerektiği gerekçesiyle davacı yararına bozulmuş ise de dava konusu genel kurul kararı 6102 Sayılı TTK’nun 446. maddesinde düzenlenen iptal davasının koşullarına tabi olmakla söz konusu karar yönünden iptal koşullarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/1766 E., 2019/3423 K. ve 06.05.2019 tarihli ilamında;

‘’Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; TTK’nın 420/1. maddesi uyarınca onda bir azınlık pay sahiplerinin finansal tabloların görüşülmesini talep etmesi halinde bir ay süreyle ertelenmesinin zorunlu olduğu, TTK’nın 436. maddesine aykırı olarak yönetim kurulu üyelerinin ibralarında oy kullandığı, yönetim kurulu faaliyet raporunun TTK’nın 516. maddesinde belirtilen şartları taşımadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, 27.05.2015 tarihli genel kurulun gündemin 3, 4 ve 5. maddelerinin iptaline karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, genel kurul gündeminin 4. maddesine ilişkin olarak, TTK’nın 420/1. maddesine aykırı olarak genel kurulun bir ay süreyle ertelenmemesi nedeniyle, bilanço, kâr ve zarar hesaplarının görüşülmesine ilişkin olarak iptal kararı yerinde ise de finansal tabloların müzakeresi ile yönetim kurulunun ibrası, yönetim kurulu faaliyet raporunun görüşülmesi hususları da birbiri ile bağlantılı konulardan olup, mahkemece TTK’nın 420/1. maddesindeki emredici düzenlemeye aykırı davranış nedeniyle genel kurulun 3 ve 5. maddeleri konusunda da karar alınamayacağı gerekçesiyle, genel kurulun 3 ve 5. maddelerinin iptaline karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeyle, genel kurulun 3. ve 5. maddelerinin iptaline karar verilmesi doğru olmamış, değişik gerekçe ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

  • Yargıtay kararlarında görüldüğü üzere, azınlık pay sahiplerinin, finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konulara ilişkin genel kurulca alınacak kararı 1 ay erteleme hakkı bulunmaktadır. Yargıtay, yönetim ve denetim kurulu üyelerinin seçimi ve yönetim kurulu üyelerine izin verilmesine dair gündem maddeleri ile yönetim kurulunun ibrası, yönetim kurulu faaliyet raporunun görüşülmesi hususlarını finansal tabloların müzakeresi kapsamında değerlendirmemiştir.

 

  1. ÖZEL DENETÇİ ATANMASINI TALEP ETME HAKKI

Kanun’un 438’inci maddesinde;

‘’(1) Her pay sahibi, pay sahipliği haklarının kullanılabilmesi için gerekli olduğu takdirde ve bilgi alma veya inceleme hakkı daha önce kullanılmışsa, belirli olayların özel bir denetimle açıklığa kavuşturulmasını, gündemde yer almasa bile genel kuruldan isteyebilir.

(2) Genel kurul istemi onaylarsa, şirket veya her bir pay sahibi otuz gün içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden bir özel denetçi atanmasını isteyebilir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

Kanun hükmü uyarınca her pay sahibinin, pay sahipliği haklarının kullanılabilmesi için gerekli olduğu takdirde ve bilgi alma veya inceleme hakkı daha önce kullanılmış ise, belirli olayların özel bir denetimle açıklığa kavuşturulmasını genel kuruldan isteme hakkı bulunmaktadır.

Genel kurul pay sahiplerinin anılan istemini onaylarsa, şirket veya her bir pay sahibi 30 (otuz) gün içinde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirkete bir özel denetçi atanmasını isteyebilir.

Kanun’un 439’uncu maddesi;

‘’(1) Genel kurulun özel denetim istemini reddetmesi hâlinde, sermayenin en az onda birini, halka açık anonim şirketlerde yirmide birini oluşturan pay sahipleri veya paylarının itibarî değeri toplamı en az birmilyon Türk Lirası olan pay sahipleri üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinden özel denetçi atamasını isteyebilir.

(2) Dilekçe sahiplerinin, kurucuların veya şirket organlarının, kanunu veya esas sözleşmeyi ihlal ederek, şirketi veya pay sahiplerini zarara uğrattıklarını, ikna edici bir şekilde ortaya koymaları hâlinde özel denetçi atanır.’’ şeklindedir.

Genel kurulun özel denetim istemini reddetmesi halinde ise; Kanun’un 439’uncu maddesi uyarınca sermayenin en az onda birini oluşturan azlık olarak nitelendirilen pay sahipleri veya paylarının itibari değeri toplamı en az bir milyon Türk Lirası olan pay sahiplerinin 3 (üç) ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinden özel denetçi atamasını isteme hakkı bulunmaktadır.

  1. NAMA YAZILI PAY SENETLERİNİ BASMA TALEBİ HAKKI

Kanun’un 486’ncı maddesi;

‘’(1) Şirketin ve sermaye artırımının tescilinden önce çıkarılan paylar geçersizdir; ancak, iştirak taahhüdünden doğan yükümlülükler geçerliliklerini sürdürür.

(2) Paylar hamiline yazılı ise yönetim kurulu, pay bedelinin tamamının ödenmesi tarihinden itibaren üç ay içinde pay senetlerini bastırıp pay sahiplerine dağıtır. Yönetim kurulunun hamiline yazılı pay senetlerinin bastırılmasına ilişkin kararı tescil ve ilan edilir, ayrıca şirketin internet sitesine konulur. Pay senedi bastırılıncaya kadar ilmühaber çıkarılabilir. İlmühaberlere kıyas yoluyla nama yazılı pay senetlerine ilişkin hükümler uygulanır.

(3) Azlık istemde bulunursa nama yazılı pay senedi bastırılıp tüm nama yazılı pay senedi sahiplerine dağıtılır.’’ şeklindedir.

Pay senetleri, hamiline veya nama yazılı olur. Esas sözleşmede aksi öngörülmemişse, payın türü dönüştürme yolu ile değiştirilebilir. Dönüştürme esas sözleşmenin değiştirilmesiyle yapılır. Dönüştürmenin kanunen öngörüldüğü hâllerde yönetim kurulu gerekli kararı alarak derhâl uygular ve bunun esas sözleşmeye yansıtılması girişimini hemen başlatır. Nama yazılı pay senetlerinin hamiline yazılı pay senetlerine dönüştürülebilmesi için payların bedellerinin tamamen ödenmiş olması şarttır. Kanun’un 486’ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, azlığa, nama yazılı pay senetlerinin bastırılıp tüm nama yazılı pay senedi sahiplerine dağıtılmasını talep etme hakkı bulunmaktadır.

  1. HAKLI SEBEPLE FESİH DAVASI AÇMA HAKKI

 

Kanun’un 531’inci maddesi;

‘’Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.’’ şeklindedir.

Kanun’un 531’inci maddesinde; haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahiplerinin, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceği, mahkemenin ise, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip, davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Anonim ortaklık feshi için “haklı sebep” olarak nitelendirilebilecek vakıaların, objektif ve pay sahibi şahsiliğinden bağımsız olması gerekmektedir. Şirket feshi için, davacı pay sahiplerinden şirketin devamı objektif olarak beklenemez bir hal aldığının ispatlanması gerekecektir. Ayrıca haklı sebebin gerçekleşme halinin ispatı ve kabulünde davacı pay sahipleri dışında diğer menfaat sahiplerinin haklarının da dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla haklı sebep halinde anonim ortaklık feshinin, bu kimselerin menfaatlerinin zarar görmemesi halinde ve son çare (ultima ratio) olarak uygulanacağı kabul edilmektedir.

Kanun’da, anonim ortaklığın feshine gerekçe olacak haklı sebep halleri sayılmamış olsa da, doktrin görüşleri ve yargılama esnasındaki değerlendirmeler ışığında; şirketin, çoğunluk pay sahibi tarafından kötü yönetilmesi sebebiyle mali sıkıntı içinde bulunması, şirket kasasının sistematik bir şekilde boşaltılması, mali açıdan hiçbir geçerli sebep bulunmamasına rağmen, en az 3-4 yıl boyunca kar payı dağıtılmaması ve azınlık pay sahiplerinin haklarının sistematik bir şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması gibi sebeplerin feshe sebep olabilecek haklı neden olarak nitelendirildiği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.

Usul hukukunun en önemli prensiplerinden biri de, hakimin kararında davacının talepleri ile bağlı kalmasıdır. Oysa, Kanun’un 531’inci maddesinde bu prensibe istisna getirilerek hakime oldukça önemli bir yetki verilmiştir. Kanun koyucu, feshin son çare olması (ultima ratio) ilkesini kabul etmiş ve feshe alternatif kararların öncelikli olarak uygulanmasını öngörmüştür.

Bu alternatif yollar, Kanun’da sınırlı olarak sayılmamış olup, somut olayın durum ve sonuçlarına göre hakimin uygun göreceği uygulamalar olarak belirtilmiştir. Kanun’da sayılan tek alternatif yol; davacı pay sahiplerine paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenerek şirketten çıkarılmaları olarak belirtilmiştir. Kanun koyucu, anonim şirketin devamını öngörmüş ve mevcut uyuşmazlığın, davacı pay sahiplerine paylarının ödenerek şirketten çıkarılmaları olarak sonuca varılabileceğini ifade etmiştir. Feshe alternatif yollar, somut uyuşmazlığın konusuna göre hakim tarafından belirlenecek olup; kar payı dağıtıma karar verilmesi, Yönetim Kurulu veya Genel Kurul kararının geçersizliği veya içeriğinin değiştirilmesi, şirket ana sözleşmesinin değiştirilmesi veya bir pay sahibinin yönetim kurulu üyeliğine getirilmesi veya şirketin bölünmesi gibi alternatif çözüm önerilerine başvurulması mümkün görünmektedir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/1177 E., 2019/3946 K. sayılı ve 16.04.2019 tarihli ilamında;

‘’Ancak, somut olaya uygulanması gereken 6102 Sayılı TTK 531. maddesi gereğince haklı sebeplerin gerçekleşmesi halinde mahkeme fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Somut olayda, davacıların payı toplam % 16 olup, davalı işbu davada şirketin amaçlarını gerçekleştirmeye uygun finansal yapı ve aktif mal varlığı bulunduğunu savunmuştur. 

…davalı şirketin feshinden önce davacı pay sahiplerine paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir bir çözüme karar verilmesi gerekirken, haklı sebeplerin varlığı halinde anılan madde kapsamındaki fesih yerine seçimlik diğer yetkilerin kullanılıp kullanılamayacağı hususunda yeterli bir gerekçeye yer verilmeden şirketin feshine karar verilmesi doğru görülmemiş, bu nedenle de kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

  1. KURUCULARIN, YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN VE DENETÇİLERİN İBRA EDİLMESİNİ ENGELLEME HAKKI

Kanun’un 559’uncu maddesi;

‘’Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, denetçilerin, şirketin kuruluşundan ve sermaye artırımından doğan sorumlulukları, şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçmedikçe sulh ve ibra yoluyla kaldırılamaz. Bu sürenin geçmesinden sonra da sulh ve ibra ancak genel kurulun onayıyla geçerlilik kazanır.

Bununla beraber, esas sermayenin onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri sulh ve ibranın onaylanmasına karşı iseler, sulh ve ibra genel kurulca onaylanmaz.’’ şeklindedir.

Kanun hükmü uyarınca; şirket kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, denetçilerin, şirketin kuruluşundan ve sermaye artırımından doğan sorumluluklarının, şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçmedikçe sulh ve ibra yoluyla kaldırılamayacağı düzenlenmektedir. Anılan sürenin geçmesinden itibaren ise sulh ve ibra işlemi ancak şirket genel kurulunun onayıyla hukuki geçerlilik kazanmaktadır.

  1. BELİRLİ GRUPLARIN YÖNETİM KURULUNDA TEMSİL EDİLMESİ HAKKI

 

Kanun’un 360’ncı maddesi;

 

‘’(1) Esas sözleşmede öngörülmek şartı ile, belirli pay gruplarına, özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabilir. Bu amaçla, yönetim kurulu üyelerinin, belirli bir grup oluşturan pay sahipleri, belirli pay grupları ve azlık arasından seçileceği esas sözleşmede öngörülebileceği gibi, esas sözleşmede yönetim kurulu üyeliği için aday önerme hakkı da tanınabilir. Genel kurul tarafından yönetim kurulu üyeliğine önerilen adayın veya hakkın tanındığı gruba ve azlığa mensup adayın haklı bir sebep bulunmadığı takdirde üye seçilmesi zorunludur. Bu şekilde tanınacak temsil edilme hakkı, halka açık anonim şirketlerde yönetim kurulu üye sayısının yarısını aşamaz. Bağımsız yönetim kurulu üyelerine ilişkin düzenlemeler saklıdır.

 

(2) Bu maddeye göre yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınan paylar imtiyazlı sayılır.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

Kanun’un 360’ncı maddesi uyarınca, şirket esas sözleşmesinde öngörülmek kaydıyla, belirli pay gruplarına, özellik ve nitelikleriyle belirli bir grup oluşturan pay sahiplerine ve azlığa yönetim kurulunda temsil edilme hakkı tanınabilmektedir.

Genel kurul tarafından yönetim kurulu üyeliğine önerilen adayın veya hakkın tanındığı gruba ve azlığa mensup adayın, haklı sebepler olmadığı takdirde şirket genel kurulu tarafından üye seçilmesi kanunen zorunlu kılınmıştır. Bu şekilde yönetimde tanınacak temsil edilme hakkı, halka açık anonim şirketlerde yönetim kurulu üye sayısının yarısını aşamamaktadır.

  1. BİLGİ ALMA VE İNCELEME HAKKI

 

Kanun’un 437’nci maddesi;

 

(1) Finansal tablolar, konsolide finansal tablolar, yönetim kurulunun yıllık faaliyet raporu, denetleme raporları ve yönetim kurulunun kâr dağıtım önerisi, genel kurulun toplantısından en az onbeş gün önce, şirketin merkez ve şubelerinde, pay sahiplerinin incelemesine hazır bulundurulur. Bunlardan finansal tablolar ve konsolide tablolar bir yıl süre ile merkezde ve şubelerde pay sahiplerinin bilgi edinmelerine açık tutulur. Her pay sahibi, gideri şirkete ait olmak üzere gelir tablosuyla bilançonun bir suretini isteyebilir.

 

(2) Pay sahibi genel kurulda, yönetim kurulundan, şirketin işleri; denetçilerden denetimin yapılma şekli ve sonuçları hakkında bilgi isteyebilir. Bilgi verme yükümü, 200 üncü madde çerçevesinde şirketin bağlı şirketlerini de kapsar. Verilecek bilgiler, hesap verme ve dürüstlük ilkeleri bakımından özenli ve gerçeğe uygun olmalıdır. Pay sahiplerinden herhangi birine bu sıfatı dolayısıyla genel kurul dışında bir konuda bilgi verilmişse, diğer bir pay sahibinin istemde bulunması üzerine, aynı bilgi, gündemle ilgili olmasa da aynı kapsam ve ayrıntıda verilir. Bu hâlde yönetim kurulu bu maddenin üçüncü fıkrasına dayanamaz.

 

(3) Bilgi verilmesi, sadece, istenilen bilgi verildiği takdirde şirket sırlarının açıklanacağı veya korunması gereken diğer şirket menfaatlerinin tehlikeye girebileceği gerekçesi ile reddedilebilir.

 

(4) Şirketin ticari defterleriyle yazışmalarının, pay sahibinin sorusunu ilgilendiren kısımlarının incelenebilmesi için, genel kurulun açık izni veya yönetim kurulunun bu hususta kararı gerekir. İzin alındığı takdirde inceleme bir uzman aracılığıyla da yapılabilir.

 

(5) Bilgi alma veya inceleme istemleri cevapsız bırakılan, haksız olarak reddedilen, ertelenen ve bu fıkra anlamında bilgi alamayan pay sahibi, reddi izleyen on gün içinde, diğer hâllerde de makul bir süre sonra şirketin merkezinin bulunduğu asliye ticaret mahkemesine başvurabilir. Başvuru basit yargılama usulüne göre incelenir. Mahkeme kararı, bilginin genel kurul dışında verilmesi talimatını ve bunun şeklini de içerebilir. Mahkeme kararı kesindir.

 

(6) Bilgi alma ve inceleme hakkı, esas sözleşmeyle ve şirket organlarından birinin kararıyla kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz.’’ şeklindedir.

Kanun’un 437. maddesi uyarınca her pay sahibinin yönetim kurulundan şirketin işleri ile ilgili bilgi alma ve inceleme hakkı bulunmaktadır.

Bilgi verilmesi talebi, istenilen bilgi verildiği taktirde şirketin sırlarının açığa çıkacağı ve tehlike oluşturulacağı gerekçesiyle reddedilebilir.

Bu çerçevede yönetim kurulunca bilgi verilmesi talebi reddedilen pay sahibinin;

  • red tarihinden itibaren 10 (on) gün içerisinde veya
  • red kararı bulunmuyor ise makul bir süre içerisinde

şirket merkezinin bulunduğu asliye ticaret mahkemesinden bilgi ve inceleme talep etme hakkı bulunmaktadır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/5012 E., 2019/6255 K. sayılı ve 07.10.2019 tarihli ilamında;

‘’Davacı vekili, davacının Akport Tekirdağ Liman İşletmesi A.Ş’nde toplam %1,83 oranında pay sahibi olduğunu, davalı şirket yönetiminde bulunmadığından bilgi alabileceği tek yer olan davalı şirketin 10.05.2016 tarihli 2015 yılına ait olağan genel kurul toplantısında 2 ve 3 numaralı gündem maddeleri bağlamında kanuna uygun olarak şirketin işleyişi, faaliyeti, sermaye artırımı yapılmasının nedenleri, mali ve finansal tabloları hakkında TTK 437. maddesi uyarınca bilgi alma ve inceleme talebinde bulunduğunu, ancak taleplerin bir kısmının bilgi verme yükümlüleri tarafından baştan savma ve muğlak beyanlarla geçiştirildiğini, bilgi verme yükümlülerince taleplerin bir kısmının reddedildiğini, ayrıca inceleme talebinin ise tüm istemleri bakımından istisnasız olarak reddedildiğini, bilgi alma haklarının gereği gibi karşılanmadığını ve inceleme hakkının tamamen reddedilmiş olması hususunda muhafeletini genel kurul toplantı tutanağına da derç ettiğini ileri sürerek, somut sorulara bağlı olarak şirket işleri hakkında bilgi verilmesi konusunda yetkilendirmesi, yine somut sorulara bağlı olarak inceleme talepleri hususunda davalı şirketin mali tabloları ile şirket mizanı da dahil olmak üzere, ilgili ticari defter ve kayıtları üzerinde TTK 437/4 uyarınca sorularının cevaplarını içeren kısımlar itibariyle inceleme yetkisi verilmesi hususunda karar verilmesini talep etmiştir.

 

… bu bağlamda davacıya genel kurulda bilgi edinilen hususlarda yeterli bilgilerin verildiği, gerekli açıklamaların yapıldığı, ayrıca sorulan bir kısım hususların daha önceki dönemleri kapsadığı ve aynı hususlara ilişkin daha önce davacı tarafça bir önceki yıl genel kurulunda da aynı soruların sorulduğu, şirket tarafından bu hususların cevaplandırıldığı, yine bir kısım cevapların ve belgelerin de ayrıca finansal tabloların gerek genel kuruldan önce ortakların incelemesine sunulduğu, verilen cevapların sorulan sorulara göre makul, denetlenebilir, hesap verme ve dürüstlük ilkelerine uygun, özenli ve doğru olarak verildiği, bu itibarla davacı tarafça bilgi alma hakkına yönelik olarak açılan davanın reddi gerektiği, ayrıca inceleme hakkı yönünden de davacı tarafa sunulan finansal tablolar ve verilen bilgiler dikkate alındığında, davacının inceleme hakkını kullanmasını gerektirecek herhangi bir durum bulunmadığı gerekçesiyle davanın 6102 Sayılı TTK’nın 437/5. maddesi gereğince reddine kesin olarak karar verilmiştir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

 

 

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2018/2748 E., 2019/4217 K. sayılı ve 10.06.2019 tarihli ilamında;

‘’Mahkemece, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; TTK’nın 437.maddesi kapsamında şirket ortağının şirketin defter ve kayıtlarına ilişkin bilgi alma ve inceleme hakkı bulunduğunu, davalı tarafça her ne kadar şirkettin ilgili kayıtları ortakların incelemesine hazır bulundurulduğu, davacının bu taleplerle şirkete müracaat etmediği iddia edilmiş ise de, davalı şirketin davacının talep ettiği bilgi ve belgeleri TTK’nın 437. maddesi kapsamında davacı tarafa vermek zorunda olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüyle davacı tarafa şirketin ticari defterler ve kayıtları üzerinde bir mali müşavir bilirkişi eşliğinde inceleme ve bilgi alma yetkilisi verilmesine karar verilmiştir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

  • Yargıtay kararlarında görüldüğü üzere şirket pay sahiplerinden bilgi alma ve inceleme hakkı ihlal edilenlerin, uyuşmazlık konusu hakkında bilgi alma ve inceleme haklarının kullanılmasına karar verilmiştir. Ancak bu hakkı kötüye kullanmaya çalışan, kendilerine gerekli bilgilerin verildiği pay sahipleri açısından ikame edilen davalar reddedilmektedir.

 

  1. KURUCULARIN, YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN VE DENETÇİLERİN İBRA EDİLMESİNİ ENGELLEME HAKKI

 

Kanun’un 559’uncu maddesi;

 

‘’Kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, denetçilerin, şirketin kuruluşundan ve sermaye artırımından doğan sorumlulukları, şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçmedikçe sulh ve ibra yoluyla kaldırılamaz. Bu sürenin geçmesinden sonra da sulh ve ibra ancak genel kurulun onayıyla geçerlilik kazanır. Bununla beraber, esas sermayenin onda birini, halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden pay sahipleri sulh ve ibranın onaylanmasına karşı iseler, sulh ve ibra genel kurulca onaylanmaz.’’ şeklindedir.

 

Kural olarak ibra edilmiş yönetim kurulu üyeleri aleyhine sorumluluk davası açılamamaktadır. Bunun bir istisnası Kanun’un 559’uncu maddesinde düzenlenmiştir. Bu madde uyarınca kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin, denetçilerin, şirketin kuruluşundan ve sermaye artırımından doğan sorumlulukları, şirketin tescili tarihinden itibaren dört yıl geçmedikçe sulh ve ibra yoluyla kaldırılamaz. Bu sebeple, kuruluştan ve sermaye artırımından doğan sorumluluk dört yıl geçmedikçe ortadan kaldırılamaz. Dördüncü yılın sonunda bu kişiler kural olarak genel kurulda ibra edilerek sorumluluktan kurtulabilirler. Ancak, Kanun burada azlık pay sahiplerine önemli bir hak tanımıştır. Buna göre, kuruluş veya sermaye artırımından dört yıl geçmiş olsa dahi, azlık pay sahipleri sulh ve ibranın onaylanmasına karşı iseler, sulh ve ibra genel kurulca onaylanmamaktadır.

 

  • DEĞERLENDİRMELERİMİZ

 

Azlık hakları, daha güçsüz konumda bulunan pay sahiplerinin haklarının korunabilmesi ve çoğunluk pay sahiplerinin keyfi faaliyetlerinin denetlenip, engellenebilmesi amacıyla Kanun tarafından düzenlenmiştir.

Azlık haklarına ilişkin nisapların esas sözleşme ile değiştirilebileceği öngörülmektedir. Bu hususta genel kaide, Kanun’da yer alan nisapların azlık aleyhine değiştirilemeyeceği ve böyle bir değişikliğin Kanun’un amacı ile ters düşeceği ve hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabileceği yönündedir.

Kanun hükümleri ile azlık pay sahibi olan paydaşların hakları güçlendirilmiş ve şirket bünyesinde belirli bir çoğunluğun hakimiyetine tabi olması durumunu ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.

[1] Ünal Tekinalp, Kuramdan Kurala Serisi 4, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, sf.330, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2015.