Koronavirüs (COVID-19) salgınının iş güvenliği yönünden hukuki nitelendirilmesine ilişkin değerlendirmeleri içermektedir.

  1. SALGIN HASTALIK KAVRAMININ İŞ HUKUKUNDAKİ YERİ

4857 sayılı İş Kanunu (‘’İş Kanunu’’) ve ilgili mevzuat hükümlerinde, ülkemizde daha öncesinde böyle bir vaka yaşanmamış olduğundan, salgın hastalık ile ilgili hükümler ve uygulamadaki yerine ilişkin içtihat hükümleri yer almamaktadır.

Nitekim mevzuatımızda hastalık, meslek hastalığı ve iş kazası kavramları açıklanmış bulunmaktadır. Salgın hastalık kavramının hangi kavram içerisinde değerlendirilmesi gerektiği hususunda ise çeşitli görüşler mevcuttur. Bunlar arasında; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2018/5018 E., 2019/2931 K. ve 15.4.2019 tarihli ilamında;

’Adli Tıp Kurumu raporunda, H1N1 virüsünün kuluçka süresinin 1-4 gün arasında değiştiği, murisin 13.12.2009 tarihli hastaneye başvurusunda belirttiği şikayetlerin hastalığın başlangıç belirtileri olduğu taktirde hastalığın bulaşmasının bu tarihten 1-4 gün öncesinde gerçekleşmiş olacağının bildirildiği, buna göre davacı murisinin, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle Ukrayna’ya yapılan sefer sırasında bulaştığı yukarıda belirtilen rapor kapsamından anlaşılan H1N1 virüsüne bağlı olarak, daha sonra meydana gelen ölümünün iş kazası olarak kabul edilmesi gerektiği açıktır.’’ şeklinde ifade edilerek, domuz gribi hastalığı iş kazası olarak değerlendirilmiştir.

Söz konusu olayda, tır şoförü olan işçi, Ukrayna seferinden sonra domuz gribi hastalığına yakalanmıştır. Ülkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs salgınının yayılma hızı ve pandemi boyutu düşünüldüğünde işverenin olayı öngörülebilirliği anlamında kusur incelemeleri yapılacaktır.

Koronavirüs salgınının hangi çerçevede değerlendirileceğinin tespit edilmesi adına iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık kavramlarının tanımlarını incelemek gerekir.

İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık halleri; Türk hukukunda farklı mevzuatlarda açıklanmıştır:

  • 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (‘’5510 Sayılı Kanun’’) 13’üncü maddesinde;

‘’İş kazası; a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, b) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, d) (Değişik: 17/4/2008-5754/8 md.) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında, meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.’’ şeklinde tanımlanmıştır.

  • 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun (‘’6331 Sayılı Kanun’’) 3’üncü maddesinde;

‘’İş kazası: İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olayı…’’ şeklinde tanımlanmıştır.

  • 5510 Sayılı Kanun’un 14’üncü maddesinde;

‘’Meslek hastalığı, sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleridir.’’ şeklinde tanımlanmıştır.

  • ’5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 15’inci maddesinde;

4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalının, iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş göremezliğe sebep olan rahatsızlıklar hastalık halidir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

  1. SOSYAL GÜVENLİK KURUMU (‘’SGK’’) BAŞKANLIĞI’NIN 07/05/2020 TARİLİ GENELGESİ İLE YAPILAN DÜZENLEMELER

Koronavirüs salgınının; iş kazası, meslek hastalığı veya hastalık halinden mevzuat hükümleri çerçevesinde hangisine dahil olacağı olarak tartışmalara sebebiyet verirken, SGK Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 96597630-010.06.02-E.5852699 sayılı, 07/05/2020 tarihli ve 2020/12 no’lu genelgesi (‘’Genelge’’) ile bu tartışmalara son verilmesi amaçlanmıştır.

Genelge’de;

‘’5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 15’inci maddesinde;

4’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamındaki sigortalının, iş kazası ve meslek hastalığı dışında kalan ve iş göremezliğe sebep olan rahatsızlıklar hastalık halidir.’’ hükmü yer almaktadır.

Buna göre Covid-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu dikkate alındığında, söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmeti sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamında provizyon alınması gerekmektedir.’’ şeklinde ifade edilmiştir.

Genelge’ye göre, Koronavirüs salgınının bulaşıcı bir hastalık olduğu ve söz konusu salgına maruz kalan ve sağlık hizmet sunucularına müracaat eden sigortalılara hastalık kapsamından provizyon alınması gerektiği vurgulanmıştır. Bu çerçevede Koronavirüs hastalığı, iş kazası veya meslek hastalığı kapsamında değil, hastalık olarak kabul edilmiştir. Sigortalı çalışanların iş yerinde veya iş yeri dışında salgına yakalanıp yakalanmadığına bakılmaksızın hiçbir Koronavirüs vakası, SGK’ya iş kazası veya meslek hastalığı olarak bildirilmeyecektir.

Provizyon Kavramı

Provizyon, Genel Sağlık Sigortası kapsamında SGK sağlık yardımlarından yararlanacak kişinin, sağlık hizmet sunucularına (hastane, eczane gibi) başvurduğunda SGK sağlık yardımları almaya müstahak olduğunun anlaşılabilmesi olduğu açıklanarak;

“Bir kişinin sağlık provizyonu alınabilmesi için kurum sistemi üzerinden aktive edilmesine (aktif hale getirilmesi) provizyon alma denir. Provizyon tarihi olan yerde bugünün tarihini seçerek sorgulama yaptığınızda kişinin karşısına açılacak sayfada sağlık bilgileri yer almaktadır. Sonuç kısmında yazması gereken “Müstahaktır Provizyon Alabilir” ifadesidir. Bu durumda ilgili kişinin sağlık sigortasının olduğu ve istenildiği zaman faydalanabileceği anlamına gelir.” bilgisi paylaşılmıştır.

  1. GENELGE SONRASI TARTIŞMALARA SEBEBİYET VEREN HUSUSLAR

İstanbul Tabip Odası Hukuk Bürosu’nun 11/05/2020 tarihli ve ‘’SGK’nın 2020/12 Sayılı Genelgesi İş Kazası Bildirim Yükümlülüğünü Ortadan Kaldırmaz’’[1] başlıklı yazısında; Genelge’nin beraberinde getirdiği problemler değerlendirilmiştir. Şöyle ki;

 

‘’SGK’nın, sağlık hizmet sunucularına Covid-19 için “iş kazası/meslek hastalığı” olarak değil “hastalık” olarak provizyon alınması gerektiğini bildirmesi, açıkça hatalı ve anlaşılmaz bir durumdur. Üç satırla bildirilen bu görüşün, hangi hukuksal ve bilimsel ölçütler dikkate alınarak oluşturulduğu belirsizdir. Yanı sıra bu görüşün bağlayıcılığı da tartışmalıdır. Üstelik bir genelge ile kanunlarda tanımlanan yükümlülüklerin ortadan kaldırılması da mümkün değildir.

Genelge haklı sorulara yol açmaktadır;

  • Öncelikle, Covid-19 virüsünün bulaşıcı bir hastalık olduğu, bu nedenle iş kazası ve meslek hastalığı olarak ele alınmayacağı bir ön kabul olarak ifade ediliyorsa, bu durumda SGK’nın başvuru ve şikayet üzerine yapmakla yükümlü olduğu soruşturmaları objektif şekilde yürütmesi beklenebilir mi?
  • Sağlık hizmeti sunucuları, Covid-19 hastalarının iş kazası veya meslek hastalığı beyanlarını görmezden mi gelecektir?
  • Sağlık hizmeti sunucularına yönelik yayınlanmış olsa da içeriğindeki “hastalık” vurgusu sebebiyle işverenlerin (işyeri hekimlerinin) iş kazası ve meslek hastalığı bildirim yükümlülüğü ortadan kalkmakta mıdır?

Uygulamada yaşanacaklar bu ve benzeri soruları ve sorunları çoğaltacaktır. Ciddi hak kayıplarına yol açacak bu yaklaşımın hatalı ve dayanaksız olduğunu belirtmek gereği duyuyoruz. Hatırlatmak gerekirse;

1- 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre iş kazası, “işyerinde veya işin yürütümü sırasında meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen yahut bedenen engelli hale getiren olay” olarak tanımlanmaktadır.

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu da iş kazasını, “sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda, hizmet akdiyle çalışırken emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda, sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay” olarak tanımlamaktadır.

5510 sayılı Kanun’a göre meslek hastalığı da “sigortalının çalıştığı veya yaptığı işin niteliğinden dolayı tekrarlanan bir sebeple veya işin yürütüm şartları yüzünden uğradığı geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik halleri”dir.

Her iki duruma ilişkin olarak, SGK’nın bildirimi müteakip soruşturma yürütmesi ve bunun sonucuna göre işlem yapması gerekmektedir. Nitekim 5510 sayılı Kanun’un “iş kazasının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 13. maddesine göre; bildirilen bir olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı, SGK’nın denetim ve kontrol memurları veya Bakanlığın iş müfettişleri tarafından yapılacak soruşturma ile ortaya çıkacaktır.

Kanun’un “meslek hastalığının tanımı, bildirilmesi ve soruşturulması” başlıklı 14. maddesine göre meslek hastalığı, SGK tarafından yetkilendirilen sağlık hizmet sunucuları tarafından düzenlenen sağlık kurulu raporu ve dayanağı tıbbî belgelerin incelenmesiyle ve gerekli görüldüğü hallerde işyerindeki çalışma şartlarını ve buna bağlı tıbbî sonuçlarını ortaya koyan denetim raporlarının incelenmesiyle tespit edilmektedir.

Dolayısıyla SGK’nın denetim ve kontrol memurlarının yürüteceği soruşturma süreçlerinin sonucunu belirleyecek şekilde, objektif ölçütlerden uzak çıkarımlar ve talimata dönüşecek bağlayıcı tespitler yapmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağı ortadadır.

2- Sağlık hizmeti sunucuları açısından yükümlülük nettir; kendilerine yapılan beyana göre bildirim yapmakla yükümlüdürler. Nitekim 6331 sayılı Kanun’un 14. maddesine göre işveren, iş kazalarını kazadan sonraki üç iş günü, sağlık hizmeti sunucuları veya işyeri hekimi tarafından kendisine bildirilen meslek hastalıklarını ise öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü,
– Sağlık hizmet sunucuları kendilerine intikal eden iş kazalarını, yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları ise meslek hastalığı tanısı koydukları vakaları e​n geç on gün içinde SGK ya bildirmekle yükümlüdür.Kanun’un 26. maddesinde ise söz konusu yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere idari para cezası verileceği yer almaktadır.

Bilindiği üzere bildirimler, SGK’nın 2015/22 sayılı Genelgesi’nin ekinde yer alan İş Kazası ve Meslek Hastalığı Bildirim Formu’na göre yapılmaktadır. Yanı sıra İş Kazası Beyan Tutanağı da düzenlenmektedir. Her iki belge de iş kazasına uğrayan kişi veya yakınlarının beyanına göre oluşturulmaktadır. Covid-19 tanısı konulan bir kişinin böylesi bir beyanda bulunmasına rağmen, SGK’nın “bulaşıcı hastalık olduğu için iş kazası ve meslek hastalığı dışında kaldığı, provizyonun hastalık olarak alınması gerektiği” yolundaki Genelgesi uyarınca bildirim yapılmaması, 6331 sayılı Kanun’da belirtilen yükümlülüğü ihlal edecektir.

Başka bir deyişle sağlık hizmeti sunucuları Covid-19 bulaşının iş kazası/meslek hastalığı olup olmadığını araştırmakla yükümlü değildir. Kişinin beyanına göre işlem yapmaları, provizyonu buna göre almaları yeterlidir.

3- Bilindiği gibi işveren ve işyeri hekimleri açısından bildirim yükümlülüğünün süresi daha kısadır. 5510 sayılı Kanun’un 13 ve 14. maddeleri ile 6331 sayılı Kanun’un 14. maddesine göre işverenlerin ve işyeri hekimlerinin öğrenme tarihinden itibaren üç iş günü içinde bildirim yapmaları gerekmektedir. Aksi durum için yine cezai yaptırım bulunmaktadır.

Her ne kadar SGK’nın 2020/12 sayılı Genelgesi, sağlık hizmeti sunucuları için düzenlenmiş olsa da içeriğindeki bulaşıcı hastalık yorumu nedeniyle kimi işverenlerce iş kazası/meslek hastalığı bildirimi yapmaya gerek kalmadığı, sorumluluklarının ortadan kalktığı ileri sürülmektedir.

Oysa önemle belirtelim ki Yargıtay 21. Hukuk Dairesi, 2018/5018 E., 2019/2931 K. sayı ve 15.04.2019 tarihli kararında önemli ölçütler ortaya koymuştur. İş kazası, uygun illiyet bağı gibi kavramların tartışıldığı bu kararda; tır şoförü olan bir işçide Ukrayna’ya yaptığı seferden hemen sonra H1N1 virüsü saptandığı, Adli Tıp Kurumu’nun bulaş ve kuluçka süresi ile ilgili rapor düzenlediği, işçiye işin yürütülmesi sırasında hastalık bulaştığı belirtilmiş ve bu şekilde meydana gelen ölüm iş kazası olarak kabul edilmiştir.

Dolayısıyla işverence bildirim yapılmamasına rağmen hak sahiplerinin yapacağı şikayet ve başvurular ya da açacağı davalar ile iş kazası/meslek hastalığının tespit edilmesi halinde, kusur ve kusursuz sorumluluk ölçütleri çerçevesinde, mahrum kalınan maddi ve takdir edilecek manevi zarar işverene yükletilecektir. 

Son olarak işyeri hekimlerinin bildirim yükümlülüğün altını yeniden çizmek isteriz. 2020/12 sayılı Genelge’nin, 6331 sayılı Kanun’da düzenlenen bildirim yükümlülüğünü, tıbbi deontoloji kurallarını ve yargı içtihatlarını ortadan kaldırması mümkün değildir. Covid-19 ile ilgili olarak işyeri hekimlerinin, vicdani ve mesleki kanaatleri ile mevzuat hükümleri doğrultusunda iş kazası/meslek hastalığı bildirimlerini yapmaları, hak kayıplarının önüne geçebilir.’’

Tabipler Odası, yukarıda yer alan yazısında; SGK’nın denetim ve kontrol memurlarının yürüteceği soruşturma süreçlerinin sonucunu belirleyecek şekilde tespitler yapılmasının, mevzuatla verilen görevle bağdaşmayacağını ifade etmiş ve hastalığa yakalanan kişi ve yakınlarının beyanının iş kazası olarak nitelendirilmesi halinde, bu beyana rağmen 3 (üç) iş günü içerisinde SGK’ya bildirimde bulunulmamasının cezai yaptırımla sonuçlandığını ifade etmiştir. Tabipler Odası açıklanan sebeplerle, Genelge’nin hukuka aykırılıklar getirebileceği görüşünü savunmaktadır.

  1. SGK AÇISINDAN DEĞERLENDİRMELER

Bilgilendirme Notumuz’un bu bölümünde; Genelge ile Koronavirüs’ün ‘’hastalık’’ olarak nitelendirileceği ifade edilmiş olsa da, uygulamada farklı sonuçlar çıkmasına ihtimaline karşı iş kazası ve hastalık halinde SGK’nın nasıl yol izleyeceği açıklanmaya çalışılmıştır.

İşçinin Koronavirüs salgınına yakalanması halinde;

SGK’nın, Koronavirüs’ü iş kazası veya meslek hastalığı olarak nitelendirdiği takdirde, işverenin de kusuru mevcut ise, hastaların hastalık süreci için rapor düzenlenecek ve hasta işçilere geçici iş göremezlik ödeneği ödenecektir. Koronavirüs’ün Genelge’de nitelendirildiği şekilde hastalık olarak nitelendirilmesi takdirde, işverenin kusuru olsa dahi, SGK bu meblağı işverene rücu edemeyecektir. İşverenler kusuru olmasına rağmen SGK’ya hastalık bildiriminde bulunursa, işverenler bunun sorumluluğundan kurtulamayacaktır. Bu halde, geçici iş göremezlik ödeneği işverene rücu edilemeyecektir. Türk Borçlar Kanunu’nun (‘’Borçlar Kanunu’’) 55’inci maddesinde, rücu edilemeyen ödemelerin maddi tazminattan düşülemediği açıklanmıştır. Bu sebeple işçi, bu tazminatı işverenden tahsil edebilecektir:

‘’Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz.’’

İşçinin hastalıktan dolayı vefatı halinde;

SGK’nın, Koronavirüs’ü hastalık olarak kabul ettiği takdirde, SGK vefat sebebiyle murislere gelir bağlamayacaktır. Şayet, vefat eden işçinin hastalığı kapmasında işverenin kusuru mevcut ise, Koronavirüs hastalık sayılsa dahi işveren sorumlu olacaktır.

SGK’nın, Koronavirüs’ü iş kazası kabul ettiği takdirde SGK, vefat eden işçinin murislerine gelir bağlayacak ve ölüm nedeniyle bağlanacak gelir, işverene kusuru oranında rücu edilecektir.

  1. KORONAVİRÜS’E KARŞI İŞVERENİN SORUMLULUĞU

İşçilerin Koronavirüs salgınına yakalanmasında işverenin sorumluluğu incelenirken öncelikle değerlendirilmesi gereken husus mücbir sebep kavramıdır.

Mücbir sebep halleri; tarafların kontrolleri dışında meydana gelen ve önlenmesi mümkün olmayan doğal afetler, fırtına, kasırga, deprem, sel, yangın, savaş, patlama, nükleer radyasyon, tehlikeli kimyasal kirlilik, salgın hastalıklar, sivil ayaklanma, hükümet veya resmi makamlarca alınmış kararlar ve genel grev gibi öngörülemez ve bunlarla sınırlı olmaksızın ifa imkansızlığı yaratan durumlar olarak tanımlanmıştır.

İşin ifası boyutunda mücbir sebep incelemesi yapılır ise, işyerinde yeterli önlemler alındığı takdirde öngörülemez bir durumun varlığından bahsetmek yerinde olmayacaktır. İşveren olarak, kısa çalışma uygulamasına geçiş, yıllık ücretli izin, ücretsiz izin uygulaması gibi uygulamalara başvurulması gerekecektir.

İşçinin bu hastalığa işyerinde yakalanması halinde; salgının hastalık veya iş kazası olarak nitelendirilmesi sonucu değiştirmeyecek ve işçinin vefatı halinde işverenin hastalığın kapılmasına ilişkin kusur değerlendirmesi yapılacaktır.

İşveren; işyerinde maske temin ederek takılmasını zorunlu kılınması, işyerinde sosyal mesafe kuralı ile çalışmalar sürdürülmesi, işyerine girişte ateş ölçümü uygulaması yapılması, işçilerin işe gidip gelirken kullandığı servis araçlarında önlem alınması ve işçilere salgın hastalıktan korunmaları için risk analizi ve eğitim uygulamaları yapılması gibi tedbirlere başvurmadığı takdirde kusurlu sayılacaktır.

İşveren yukarıda sayılanlarla sınırlı olmamak kaydı ile, işyerinde yeterli önlemleri almış olmasına rağmen işçi hastalığa yakalandıysa, kaçınılmazlık incelemesi yapılması gerekecektir.

Kaçınılmazlık ilkesi; Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 45’inci maddesinde; “Kaçınılmazlık, olayın meydana geldiği tarihte geçerli bilimsel ve teknik kurallar gereğince alınacak tüm önlemlere rağmen, iş kazası veya meslek hastalığının meydana gelmesi durumudur. İşveren alınması gerekli herhangi bir önlemi almamış ise olayın kaçınılmazlığından söz edilemez.” şeklinde açıklanmıştır.

Yerleşik Yargıtay kararlarında; sonucu öngörülen ancak her türlü önlem alınmasına rağmen gerçekleşen kaza vb. hallerde, işçinin bunun sonucuna tek başına katlanması hakkaniyetli bir yaklaşım olarak görülmemektedir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin konu ile ilgili görüşü; tazminat veya iş göremezlik neticelerinde işverenin %60, işçinin %40 kusurlu olduğu kabul edilerek tazminat hesaplaması yapılması gerektiği yönündedir.

  1. İŞÇİNİN HASTALIĞA İŞYERİNDE YAKALANDIĞININ İSPATI

İşçinin, hastalığa işyerinde yakalanıp yakalanmadığının ispatı anlamında salgının yayılış biçimi göz önünde bulundurulduğunda kesin bir değerlendirmede bulunmak zor görünmektedir. Ancak bu çerçevede Sağlık Bakanlığı’nın (‘’Bakanlık’’) Filyasyon Ve İzolasyon Takip Sistemi (FİTAS) Uygulamasının dikkate alınması bir seçenek olarak görülebilmektedir. Bakanlık sistemi, hastalığa yakalanan kişileri takip etmekte ve temas ettiği kişileri kayıt altına almaktadır. İşçinin, işyeri dışında hastalığa yakalandığına dair kesin bir saptama var ise, işverenin sorumluluğu kaçınılmazlık boyutunda kalacaktır. Ancak, işveren işyerinde önlem almamış ise kusur sorumluluğu da doğacaktır. Bu tespit, her somut olaya göre değişecektir. Her halde, işçinin bu hastalığa işyerinde yakalandığı tespit edilirse, işveren tazminat ödemekle karşı karşıya kalacaktır.

  1. UZAKTAN ÇALIŞMA MEYDANA GELEN KAZALARIN İŞ KAZASI OLARAK NİTELENDİRİLME HALİ

 

Salgın sebebiyle birçok işverenlik, çalışanlarını uzaktan çalışma uygulaması ile evden çalışmaya yönlendirmiştir. Ancak, evden yapılan çalışmada meydana gelen her kaza iş kazası olarak nitelendirilemeyecektir.

 

İşçinin işi görürken meydana gelen kazalar iş kazası olarak nitelendirilebilecek iken, işçinin şahsi işlerini yaparken meydana gelen kazaları bu kapsamda değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bu hususun ispatında, varsa tanık bildirimleri, sağlık mensuplarının değerlendirmeleri ve işçinin beyanları önem arz edecektir.

 

 

  1. DEĞERLENDİRMELERİMİZ

 

İşveren, işçilerin salgın sürecinde salgına yakalanmasını önlemek amacıyla maske temin ederek takılmasını zorunlu kılınması, işyerinde sosyal mesafe kuralı ile çalışmalar sürdürülmesi, işyerine girişte ateş ölçümü uygulaması yapılması, işçilerin işe gidip gelirken kullandığı servis araçlarında önlem alınması ve işçilere salgın hastalıktan korunmaları için risk analizi ve eğitim uygulamaları yapılması ve bunlarla sınırlı kalmamak kaydıyla tüm önlemleri almakla yükümlüdür.

 

Koronavirüs, SGK’nın yayınlamış olduğu Genelge’de belirtildiği üzere ‘’hastalık’’ olarak değerlendirilmektedir ancak başta Tabipler Odası olmak üzere konu ile ilgili eksik/hatalı değerlendirme yapıldığına ilişkin görüş ve kanaatte olan kurum ve şahıslar bulunmaktadır. İlerleyen süreçte, farklı bir mevzuat hükmü getirilmesi sebebiyle veya SGK’nın değerlendirmesinin aksinin Yargıtay içtihatlarıyla uygulanması durumunda değişik uygulamalar söz konusu olabilecektir.

 

Her halde, işçilerin Koronavirüs hastalığına yakalanması dolayısıyla, işverenlerin sorumluluğunun azaltılması veya sınırlandırılması adına, iş yerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanları tarafından yeterli ölçüde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin alınması gerektiği görüş ve kanaatinde olduğumuzu belirtmek isteriz.

 

İşbu Bilgilendirme Notu, ele aldığı konuların genel bir bakışı olarak hazırlanmıştır. Burada sağlanan bilgiler yayınlandığı gün itibariyle doğrudur. Marmara + İyiöz Hukuk Bürosu, bu yayının dayanarak alınan herhangi bir eylemden dolayı sorumlu tutulamaz.

[1] https://www.istabip.org.tr/5823-sgk-nin-2020-12-sayili-genelgesi-is-kazasi-bildirim-yukumlulugunu-ortadan-kaldirmaz.html